24 Ağustos 2012 Cuma

Gerilladan zırhlı araca eylemin görüntüsü

Haber Merkezi - HPG gerillalarının 23 Haziran’da Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde Kralkızı Barajı güvenliğini sağlayan Tank Taburu’na bağlı askerlere yönelik düzenlediği eylemin görüntüleri Gerilla TV’de yayınlandı. Yayınlanan 15 saniyelik görüntüde, bir zırhlı aracın geçişi sırasında meydana gelen patlama görülüyor. Görüntüye şu linkten de ulaşılabilir: http://www.gerillatv.net/view_video.php?viewkey=3f7b804fa0150b875b86

Van'da trafik kazasında 5 kişi yaşamını yitirdi

VAN - Van-Erciş karayolunda virajı alamayan kamyonet şarampole yuvarlandı, kaza sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi. 

Van'dan Erciş'e gitmekte olan Hanifi Aslan'a ait 34 DZ 2092 plakalı kamyonet Ermişler Köyü yakınlarında aşırı sürat nedeniyle virajı alamadı. Kamyonun şarampole yuvarlanması sonucu Hanifi Aslan, Nurullah Aslan, Sülhattin Yıldız, Müslüm Atmaca, Saliha Atmaca olay yerinde hayatını kaybetti. Kazada yaralanan Mehmet Yıldız ise Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı.

HDK, Ankara'da Barış ve Demokrasi Şöleni düzenledi

Ankara - Ankara’da Barış ve Demokrasi Şöleni düzenleyen HDK, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal sürece dikkat çekti. HDK Yürütme Kurulu üyesi Çelebi, “Devlet tarafından savaş giderek kışkırtılıyor. Kürt halkının barış talebi ısrarla sürerken devlet savaşta ısrar ediyor” dedi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ankara Yürütmesi, 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında Mamak Tekmazar Parkı’nda Barış ve Demokrasi Şöleni düzenledi.

“Çatışma değil müzakere, ölüm değil çözüm” yazılı pankartın ve katliamları, polis şiddetini anlatan fotoğrafların asıldığı şölene BDP Çankaya İlçe Başkanı Mükremin Barut, ESP Ankara İl Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Fadime Çelebi, PSAKD Mamak İlçe başkanı Mustafa Demirtaş, EMEP Ankara İl Başkanı İlke Işık Sağdıç ve birçok demokratik kitle örgütü üye ve yöneticisi katıldı.

Halaylarla başlayan şölende HDK Ankara Yürütmesi adına ANF’ye açıklamada bulunan Orhan Çelebi, HDK’nin kuruluş süreci ve hedeflerine ilişkin bilgi verdi. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal sürece dikkat çeken Çelebi, “Devlet tarafından savaş giderek kışkırtılıyor. Kürt halkının barış talebi ısrarla sürerken devlet savaşta ısrar ediyor. Son bir ayda onlarca insanın öldürüldüğü bir gerçeklik var, devlet bunu görmek istemiyor” diye konuştu.

Devletin Şemdinli de yaşanan gerçekleri halktan gizlediğini vurgulayan Çelebi, köylerin boşaltılmasının ve basının buralara girememesinin devletin savaş politikasındaki durduğu noktanın göstergesi olduğunu söyledi.

HDK olarak AKP iktidarının savaş politikalarını geri çevirmek için Kürt halkının dışında kalan tüm Türkiyelilere Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yoldan çözümünü anlatmak ve aynı zamanda barış elçisi olma görevini yerine getirmek için Türkiye genelinde başlattığı çalışmayı anlatan Çelebi, çalışmanın batıdaki öneminin de altını çizdi.

Siyasal sürecin yüklediği görevlere de değinen Çelebi sözlerini şöyle tamamladı: “İçeride ve dışarıda savaş çığırtkanlığı yapan AKP iktidarı Kürt sorunun çözümünde asıl olanın ‘çatışma değil müzakere, ölüm değil çözüm’ olduğunu görmek istemiyor. İnkâr ve asimilasyon politikalarının hedefi olan, şiddete maruz kalan Kürt halkının anadilde eğitim hakkı, bölgesel özerklik ve siyasi statü kapsamlı talepleri Türkiye’nin demokratikleşmesinin, halklarımızın barış içinde birlikte yaşamasının temel koşullarıdır. AKP iktidarı Kürt halkına yönelik tüm bu saldırılarının yanı sıra gerici, milliyetçi faşist propagandayla halkları bir birine düşman etme politikaları izlemektedir.”

HDK’nin Barış ve Demokrasi Şöleni programı kapsamında sanatçılar Cevahir Canpolat, Turabi Yurtsever ve Mehmet Kale sahne aldı. PSKAD Mamak Şubesi Otantik Semah Ekibi’nin semaha durduğu etkinlikte slayt gösterimi yapıldı.

BDP'nin Cizre mitingi de yasaklandı

ŞIRNAK - Siverek ve Kızıltepe mitingleri ardından BDP'nin Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde yapacağı mitinge de yasak geldi. 

İçişleri Bakanlığı, 26 Ağustos'ta yapılması planlanan "Özgürlük Yürüyüşünüzü Selamlıyoruz" mitingini yayınlanan genelge ile yasakladı. 

İçişleri Bakanlığı, 25 Ağustos'ta Urfa'nın Siverek İlçesi'nde ve 26 Ağustos'ta Mardin'in Kızıltepe İlçesi'nde yapılacak olan mitinglerini de yasaklamıştı.

Suriye savaşı Lübnan'a sıçradı

Beyrut - Suriye’de 17 aydır süren çatışmalar, sınırı geçerek Lübnan’a da sıçradı. Alevi ve Sünni mahalleler arasında yaşanan çatışmalarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti. 

Ülkenin kuzeyindeki büyük Trablusşam şehrinde bir mahallenin tümüne şiddet olayları yayıldı. Cuma günü düzenlenen bir pusu eyleminde genç bir Sünni şeyhi öldürüldü. Bu da Suriye’deki çatışmalarla bağlantılı olarak son günlerde iki mahalle arasında yaşanan çatışmaları yeniden ateşledi. 

28 yaşındaki Halid el Baradey’in ölümü ile birlikte, Alevi Cebel Muhsen mahallesi ile Sünni Kubbe mahallesi arasındaki ateşkes fiili olarak bozuldu, çatışmalar yeniden başladı. 

Sabah saatlerinde yaşanan çatışmalarda otomatik silahlar ve roket atarlar kullanıldı. Bu liman kentinin doğusundaki iki yoksul mahallede çatışma nedeniyle bir çok yerde yangın çıktı. Ailelerin, alev alan binaların duvarlarında delikler açarak çıkmaya çalıştıkları bildirildi. 

Sabah saat 7.30’da her iki tarafın milislerin motosikletlerine binerek çatışma alanından uzaklaşınca silahlar sustu.

Sünni bir silahlı milis “Bu savaştan dolayı şaşkınız” diyerek, karşı tarafın ateş açtığını ileri sürdü. Pazartesi günü başlayan çatışmalarda en az 12 kişi hayatını kaybederken, 86 kişi de yaralandı. 

Alevi mahallesi, Başar El Esad yanlısı olmakla suçlanırken, Sünni mahallesi için de Şam rejimi karşıtı deniliyor. 

Uluslar arası güçleri ile bölge ülkelerinin müdahaleleri sonucu Suriye’deki kriz toplumlar arasındaki bölünmeyi derinleştirmeye devam ediyor. Lübnan’daki her iki mahallenin yoksul halkı da bu çatışmalardan dolayı ağır bir mağduriyet yaşıyor. AFP’nin Sünni mahallesinden geçtiği habere göre bir karoserci, “Bizim Suriye’de yaşananlarla hiçbir ilgimiz yok, biz barış içinde yaşamak istiyoruz” diyor. 

Karoserci, “Biz ancak kendimizi doyurabilirken, milisler ücret alıyorlar, bir dava için değil kendi çıkarları için savaşıyorlar” diyor. 

Lübnan Başbakanı Necip Mikati, “Lübnan’ın giderek daha fazla Suriye çatışmasının içine çekilme teşebbüslerinin endişe verici” olduğunu söylerken, Suriye’deki silahlı grupları açık bir şekilde destekleyen Fransa ise Suriye çatışmasının Lübnan’a taşınması konusunda uyardı. BM uluslar arası topluma yaptığı çağrıda Suriye çatışmasının bağlı istikrarsızlık risklerine karşı Lübnan’ı daha fazla desteklemelerini istedi. 

Kızıltepe yasak dinlemiyor

MARDİN - Mardin'in Kızıltepe ilçesinde Batı Kürdistan devrimini selamlama mitingi, İçişleri Bakanlığı'nın yasağına rağmen 26 Ağustos'ta gerçekleşecek. BDP ilçede hazırlıkları aralıksız sürdürüyor. 

26 Ağustos'ta Kızıltepe İlçesi'nde düzenlenecek olan "Özgürlük Yürüyüşünüzü Selamlıyoruz" mitinginin İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı genelge ile yasaklanması karşısında BDP mitingde kararlı olduğunu açıkladı. Çalışmaların aralıksız sürdüğü ilçede, oluşturulan mahalle komisyonları, ev ev, sokak sokak gezerek yurttaşları mitinge davet ediyor. Miting hazırlıkları kapsamında oluşturulan komisyonlar, Tepebaşı, Ersoy, Kosar ve Yeni mahallerinde çalışmalar yürüttü. Mahalle çalışmalarına BDP Kızıltepe İlçe Başkanı Zeyad Ağaoğlu, Kızıltepe Belediye Başkanvekili Haşim Baday, Kent Konseyi Genel Sekreteri Aslan Başboğa, belediye başkan yardımcıları, belediye meclis üyeleri, KURDİ-DER, MEYA-DER, MADAY-DER, Nuda Kadın Merkezi temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Davul zurna eşliğinde üç mahalledeki tüm evler tek tek gezilerek "BDP'nin düzenleyeceği Kürt sorununda Demokratik Çözüm ve Özgürlük Mitingi'ne tüm halkımız davetlidir" yazılı el ilanları dağıtıldı. 

MİTİNG GÜNÜ ULAŞIM ÜCRETSİZ ARAÇLARLA SAĞLANACAK

Bildiri dağıtımı sırasında BDP'lileri karşılayan mahalleli gençler, "Dağlarda arama Apocular her yerde", "PKK halktır halk burada", "Bê Serok jiyan nabe" ve "Bijî Serok Apo" şeklinde slogan atarken, ilçe sakinleri de balkonlarına çıkarak zafer işareti yapıp alkış tuttu. 

BDP tarafından 26 Ağustos'ta Kızıltepe Newroz Alanı'nda saat 16.00'da gerçekleşecek olan yasaklanan mitinge, DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, BDP Milletvekilleri, BDP il ve ilçe belediye başkanları ile yöneticileri katılacak. Ayrıca mitingde Sanatçı Serhado ile MKM Grubu sahne alacak. Miting gününde ulaşımın sağlanabilmesi için komisyonlar oluşturan BDP, Mardin ve ilçelerinden Newroz Alanı'na ücretsiz araç kaldıracak.

Antep Valisi hazır şablona çalıştı

Antep - Antep'teki saldırıyı günlerdir yaptıkları açıklama ve yayınlarla PKK'nin üstüne yıkmaya çalışan Türk yetkilileri bugün Vali Erdal Ata'ya hazır senaryoyu okuttu. Herhangi bir soruşturma başlamadan zaten günlerdir medyada yer alan suçlamalardan oluşan senaryoya göre PKK bu işi yaptı. 

Antep Valisi Erdal Ata bugün basının karşısına geçerek, saldırıdan hemen sonra ilan edilen “suçluyu” bir kez daha açıkladı. Vali Ata, dokuz kişinin ölümüne onlarcasını yaralanmasına yol açan saldırıyı "Firaz' kod adlı Murat Filiz’in gerçekleştirdiğini öne sürdü ve resimlerini dağıttı. 

“Yakalanması çalışmalarına devam edilmektedir" diyen Vali, olaya ilişkin 13 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Türk medyası da her zaman olduğu gibi, soruşturmayı beklemeden tümünü “bombacı” ilan etti. Gözaltına alınan çekici aracın sürücüsü M.Ç çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı.

Vali’nin bugün yaptığı açıklamanın günlerdir zaten medyaya söyletilen bilgilerden oluşması dikkat çekti. 

“Suçlu” saldırıdan beş dakika sonra “bulunurken”, gözaltına alınanlar da hem yetkililer hem de medyası tarafından “bombacı” ilan edilirken, soruşturmanın artık ne amaçla yürütüleceği bilinmiyor. 

Türk polisi daha önce de bir çok kez kişiyi bombacı diye ilan etmiş, ancak daha sonra masum çıkmıştı. Halen devam eden KCK ve Devrimci Karargah gibi soruşturmalar, keyfi tutuklamalar ve AİHM'deki mahkumiyet birinciliği Türkiye'de bağımsız bir soruşturma ve adil yargılamaların yapılmadığını gösteriyor.

Yaser Arafat'ın cenazesi İsviçre'de incelenecek!

Paris - Sekiz yıl önce hayatını kaybeden Filistin lideri Yaser Arafat’ın üzerinde polonyum izlerinin olup olmadığını tespit etmek için İsviçreli bir enstitünün incelemelerde bulunacağı açıklandı. 

Lozan Radyofizik Enstitüsü, Arafat’ın cenazesi üzerine incelemelerde bulunacaklarını açıklarken, cenazenin bir kısmının çıkarılması için Arafat’ın dul eşinin yeşil ışık yaktığını belirtti. 

İsviçre’nin Vaud kantonu üniversite hastane merkezi sözcüsü Darcy Christen, zamanın azaldığını belirterek, artık aylar değil, haftaların sözkonusu olduğunu söyledi. Christen’e göre yüksek dozajda zehirli radyoaktif bir madde olan polonyumun tespit edilme olasılığı her 183 günde yarılanıyor. 

Yaser Arafat 11 Kasım 2004 tarihinde Paris yakınındaki Percy askeri hastanesinde hayatını kaybetti. Ancak ölümü konusundaki hastane bilgileri sürekli tartışma konusu olarak kaldı. 

El Cezire televizyonunun 3 Temmuz günü yayınladığı bir belgeselde Arafat'ın kişisel eşyalarında yüksek miktarda polonyum bulunduğu iddiası üzerine şüpheler yeniden ortaya çıktı. 

Araştırmayı yapan enstitünün müdürü Dr. Francois Bochud, "Arafat’ın vücut sıvıları ile temas etmiş kişisel eşyalarında açıklanamayacak kadar yüksek polonyum-210 bulunduğunu doğrulayabilirim" dedi.

31 Temmuz günü eski Filistin Başkanı’nın dul eşi ve kızı “cinayet” suçlamasıyla Fransa’da suç duyurusunda bulundu. Her ne kadar suç duyurusu herhangi bir devlet, grup ya da kişiye yönelik olmasa da, Arafat’ın yakınları zehirlenme konusunda İsrail’den şüpheleniyor. Fransız adaleti, suç duyurusunun ele kabul edilebilir olup olmadığı konusunda henüz bir karar vermedi. 

Polonyum, 2006 yılında Rusya Başkanı Vladimir Putin karşıtı, eski Rus ajans Alexandre Litvinenko’un ölümünde gündem olmuştu. 

Vasiyeti yerine getirildi, Kavak doğduğu topraklara kavuştu

DİYARBAKIR - Sürgün yaşamına dayanamayarak Avusturya'da hayatına son veren Kürt siyasetçi Cemal Kavak vasiyeti üzerine Diyarbakır Mardin Kapı Mezarlığı'nda son yolculuğuna uğurlandı. Binlerce kişi Kavak'ı "doğduğun topraklara hoşgeldin" diyerek, "şehid namirin" sloganlarıyla uğurladı.

Avusturya'nın İnsbruck şehrinde hayatına son veren ve cenazesi bu sabah Diyarbakır'a yüzlerce araçlık konvoyla getirilen Kürt siyasetçi Cemal Kavak, Mardinkapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Diyarbakır girişinde uzun bir süre bekletilen cenaze konvoyunun BDP'nin belirlediği yol güzergahından Mezarlığa gidişine izin verilmedi. Konvoy Gazi Köşkü güzergahı üzerinden mezarlığa getirildi. Çocuklarının siyasi yasaklı olduğu için katılamadığı cenaze töreninde eşi Nurten Kavak, kardeşleri ve annesi hazır bulundu. Törene, DTK Eş Başkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP'li Milletvekilleri Nursel Aydoğan, Sebahat Tuncel, DTK Koordinasyon Kurulu üyesi Ayla Akat, DTK Daimi Meclis üyeleri Halil Aksoy, Özdal Uçar ve Hüsamettin Zenderlioğlu ile BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt, BDP ilçe başkan ve yöneticileri, belediye başkanları çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu binlerce kişi katıldı. "Şehit namırın" sloganları eşliğinde araçtan sarı, kırmızı ve yeşil renkli flamalar ve karanfiller ile örtülü tabutu çıkarılan Kavak, omuzlarda taşınarak Mardin Kapı Mezarlığı Camii'nin önüne getirildi. Ağıtlar arasında cenaze namazı kılınan kılınan Kavak, daha sonra defnedilmek üzere yeniden omuzlara alındı. Sloganların hiç dinmediği mezarlıkta Kavak'ın karanfiller ile süslenmiş dev posteri açıldı. Gözyaşları arasında toprağa verilen Kavak için DİAY-DER üyesi imamlar tarafından dua okundu. Ardından demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anasına saygı duruşunda bulunuldu. 

'BU TOPRAKLARDA YATMAYI SÜRGÜNLÜĞE TERCİH ETTİ'

Saygı duruşunun ardından "Hepimizin başı sağ olsun. Cemal arkadaşımız; kendi ülkene topraklarına hoş geldin!" sözleri ile konuşmasına başlayan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye'de bulunduğu her anını halkının mücadelesine adayan Kavak'ın zorunlu bir sürgün ile Avrupa'ya gitmek zorunda kaldığını ve orada sürgün yaşamını benimsemediğine dikkat çekti. Kavak'ın kendi topraklarından, mücadelenin sıcaklığından uzak kalmanın verdiği yükü daha fazla taşıyamadığını da sözlerine ekleyen Demirtaş, "Cemal arkadaşımız bu toprağın içinde yatmayı sürgünde yaşamaya tercih etmiştir. Ben bir kez daha Cemal arkadaşımıza hoş geldin, halkımıza da, topraklarımıza da, mücadelenle de ölümünle de şeref verdin. Bu topraklara kattığın bu mücadeleye kattığın her şey için, için rahat olsun diyoruz. Gözün arkada kalmasın diyoruz. Bu halk özgür olana kadar bu halk onurlu bir şekilde eşitçe kendi topraklarında yaşayana kadar asla ama asla mücadeleden vazgeçmek yok. Tek bir geri adım atmayacağız ve yoldaşlarımıza verdiğimiz sözün gereği budur" diye konuştu. 

Bir gün bu mezarların başında uğruna öldükleri toprakların özgür olduğunu onlara müjdeleyeceklerini vurgulayan Demirtaş, "Bu sözü bir kez daha buradan bütün ailemizin bütün halkımızın önünde tekrarlıyoruz. Halkımızın ve ailemizin başı sağ olsun. İnşallah sürgüne yollanan arkadaşlarımızın hepsi bu mücadele sayesinde özgürce kendi topraklarına kavuşacak. O gün inanıyorum ki Cemal arkadaşımız da bütün şehitlerimiz de mezarında rahat uyuyacaktır. Yolun açık olsun Cemal yoldaş" dedi.

'SON ANA KADAR MORAL VE COŞKUSU EKSİLMEDİ'

Ardından Avrupa'da yaşayan Kürt yurttaşlar adına Derwêş, kısa bir konuşma yaptı. Kavak'ın yaşamını yitirdiği son ana kadar moral ve coşkusundan hiçbir şey kaybetmemiş olduğuna dikkat çeken Derwêş, bu coşkusunun 15 Ağustos kutlamaları sırasında çekilmiş görüntüleri ile de ortada olduğuna vurgu yaptı. Dolayısı ile kimsenin Kavak'ın eylemini acizlikten, bıkkınlık veya yorgunluktan kaynaklı yapıldığını yorumlamaması gerektiğini vurgulayan Derwêş, "Bu hem arkadaşın eylemine hem arkadaşın şahadetine büyük bir haksızlık olmuş olur. Arkadaş şahadete giderken bırakmış olduğu mektuplarda çok net mesajlar vermiştir; 'Ben kendimi Avrupa'da vazoda yaşayan bir çiçek gibi hissediyorum' demiştir. Sürgün yaşamının kabul edilemez olduğunu bizlere çok açık ve net şekilde söylemiştir. Yine eğer yapılacaksa bir mücadele verilecekse bir mücadele bunun onurlu bir şekilde özgür topraklarda verilmesi gerektiğini belirtmiştir. 'Ya onurlu bir yaşam olacaktır ya da olmayacaksa asla olmayacaktır' şeklinde çok net mesaj vermiştir. Böyle algılıyoruz Cemal arkadaşın şahadetini. Bizler de Avrupa'da yaşayan Kürtler olarak Cemal arkadaşa şu sözü verebiliriz: 'Ya senin mücadelene sahip çıkacağız. Ya da onursuz bir yaşamı asla kabul etmeyeceğiz" şeklinde konuştu. 

'CEMAL ARKADAŞ DEMEK MÜCADELE, İNANÇ DEMEK'

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk de kısa bir konuşma yaptı. Kavak'ın yaşamını yitirmesinden duydukları derin üzüntüyü dile getiren Tuğluk, birlikte çalışma yürüttüğü Kavak'ı şu sözlerle anlattı:

"Cemal arkadaş demek mücadele demek. Cemal arkadaş demek direniş demektir. Cemal arkadaş demek emek demek, inanç demek, irade demektir.. Bizim açımızdan Cemal arkadaşın anlamı budur. Hep onu mücadelesine bağlılığı ile tanıdık. Hep onu iradesi ile tanıdık. Hep çabaladı. Bu ülkenin özgürlüğü bu ülkenin onurlu barışı için hep çaba sarf etti. Hep heyecanlıydı hep coşkuluydu. Gerçekten bu ölüme inanmak çok zor, kabul etmek çok zordur. Arkadaşımızın bıraktığı emekler o kadar değerli ki verdiği mücadele o kadar değerli ki, onu hiçbir zaman unutmayacağız" dedi. 

ÇOCUKLARINDAN KAVAK'A MEKTUP...

Törende Kavak'ın siyasi yasaklı olması nedeniyle ülkeye gireyemeyen Devrim, Eyüp, Rojhat, Amed, Azat ve Berivan isimli çocukları tarafından kaleme alınan mektupları okundu. 

Kavak'ın 6 evladının yazdıkları mektupta şunlar kaydedildi: 

"Bizler Cemal Kavak'ın ailesi olarak, akrabalarımızdan, halkımızdan beklentimizin onun ve şehitlerimizin bıraktığı mirası sahiplenmelidir. Önderliğimizin açtığı bu yolda şehitler kervanına katılan tüm arkadaşlar gibi Cemal Kavak'ta ölümsüzdür. Bir Cemal ölür, bin Cemal doğarız. Avrupa'da vazoda solmuş bir çiçek olmayı kabul etmeyen babamız gerçekleştirdiği eylemiyle kendi özüne dönmenin haklı gururunu yaşamaktadır. Özgür ülke hayalini yüreğinde eskitmeyen babamız, bize en büyük miras olarak halkımızın haklı mücadelesini bırakmıştır. Babamız Cemal Kavak'ın bu onurlu gururlu duruşunun daimi taşıyıcısı olacağımıza siz değerli halkımız huzurunda söz veriyoruz. Mekanın cennet olsun baba, biz sana hakkımızı helal ediyoruz, sizlerden de dualarınıza onu katmanızı diliyor, onun önünde saygıyla eğiliyoruz."

Yapılan konuşmaların ardından mezarlıkta bulunanlar Kavak için Badikanlılar Taziye Evi'nde kurulan taziyeye geçti.

25 yıllık öğretmeni 'bombacı' yaptılar

Haber Merkezi - Antep'teki bombalı saldırı ardından gözaltına alınan 13 kişinin sorguları sürerken, Türk yetkilileri ve medyası gözaltına alınanları "bombacı" ilan etti. Bunlar arasında yer alan 25 yıllık öğretmen ve Eğitim Sen üyesi Mahmut H. tam bir linç kampanyasına maruz kaldı. 

Antep'te 20 Ağustos akşamı düzenlenen bombalı saldırı ardından gözaltına alınanların sayısı 13'e çıktı. Soruşturma kapsamında Urfa Siverek'te Şair İbrahim Rafet İlköğretim Okulu'nda Müdür başyardımcısı olan Mahmut H. de gözaltına alındı. 

Daha sorgu süreci tamamlanmadan Türk yetkililer ve medyası ise Mahmut H.'yi suçlu ilan etti. Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül "saldırının birinci derecede sorumlu organizatörü şu an sorguda" derken, Türk medyası ise "Bombacı müdür yardımcısı çıktı, İşte Antep'i kana bulayan ekip" başlıklarını attı. 

Tanıdıkları ise Mahmut H'nin 25 yılı aşkın bir zamandır öğretmenlik yaptığına dikkat çekerek basında yürütülen linç kampanyasına tepki gösterdi. 

ANF'ye konuşan Eğitim Sen Siverek temsilcisi Kadir Kak, "Sendikamıza bağlı bir öğretmendir. 25 yılı aşkın bir zamandır öğretmenlik yapıyor, sakin kendi halinde sağduyulu bir kişidir. Bu olayla ilgisinin olabileceğine ihtimal vermiyorum. En kısa zamanda bırakılmasını istiyoruz. Basında çıkan haberler üzücü. Bu haberleri yapanların utanması gerekir" diye konuştu.

İçişleri Bakanlığı Kızıltepe mitingini yasakladı!

Kızıltepe - İçişleri Bakanlığı yayınladığı genelge ile BDP'nin 26 Ağustos tarihinde Kızıltepe İlçesi'nde düzenleyeceği "Özgürlük Yürüyüşünüzü Selamlıyoruz" mitingini yasakladı. DTK Eş Başkanı Ahmet Türk'ün yasak kararı ile ilgili açıklama yapması bekleniyor...

Marsilya'da ev baskını, 2 Kürt gözaltına alındı

Marsilya - Fransız polisi bu sabah Güney Fransa’nın Marsilya kentinde bir Kürt evine düzenlediği baskında iki gencini gözaltına aldı.

Alınan bilgilere göre Fransız polisler bugün Marsilya’da bir eve baskın düzenledi. Baskında soyadları öğrenilemeyen Emrah ve Mazlum isimli iki Kürt gencinin gözaltına alındığı bildirildi. 

Polisler gençlerin kaldığı evi bir buçuk saat aradıktan sonra terk etti. Aynı evde kalan diğer üç genç, evin sivil kıyafetli polisler tarafından basıldığını ve herhangi bir gerekçe gösterilmediğini belirtti. 

Marsilya Mezopotamya Kültür Merkezi Başkanı Nezahat Şahin, dernek üyeleri olan gençlerin serbest bırakılması için avukat tuttuklarını ve izah beklediklerini söyledi.

Fransa’da eski Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde Kürtlere yönelik baskılar, sosyalist iktidar döneminde de devam ediyor. 

22 Mayıs günü Bordeaux’nun Cenon komününde de Kürtlere ait iki eve baskın düzenlenmişti. Kar maskeli polislerce düzenlenen baskında F.E ve A. S isimli iki Kürt, başlarına çuval geçirilerek gözaltına alınmıştı. 

27 Temmuz günü, Strasbourg’da düzenlenen bir gösteri sırasında Kürt gençleri polisin sert müdahalesi ile karşılaşmış, gençlerden 6’sı yaralanırken, 26’si gözaltına alınmıştı. Bir eylemci plastik mermi ile yaralanmıştı. Gözaltındakiler de daha sonra serbest bırakılmışlardı.

ANF hesaplarına göre 2007’den bu yana Fransa’da siyasi gerekçelerle 200’ü yakın Kürt gözaltına alınırken, 2011’de Paris’teki bir Kürt derneği kapatıldı. 

'Kandırılmadım, ezildiğim için gerillaya katıldım'

İstanbul - Hatay'da 1 Nisan 2011 tarihinde yaşanan çatışmada yaşamını yitiren 7 HPG gerillasından biri olan Zeki Durdu, medyanın örgüt tarafından kandırıldığı yönünde yapılan haberlere, yaşamını yitirmeden önce yazdığı mektupta cevap veriyor. Durdu mektubunda "Ezilmekten, sömürülmekten, korkutulmaktan kaynaklı gerillaya katıldım" diyor. 

Zeki Durdu, Hatay'ın Hassa İlçesi'nde 1 Nisan 2011 tarihinde yaşanan çatışmada yaşamını yitiren 7 HPG gerillasından biri. Rojvan Tolhildan kod adlı Zeki Durdu, 1982 yılında Malatya'nın Atalar Köyü'nde doğdu. Ailenin 11. çocuğu olan Zeki Durdu ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünde 3 yıl okudu. HPG'ye 2005 yılında Malatya'da katıldı.

Zeki Durdu'nun cenaze töreninde kızkardeşi Songül Durdu, törene katılan puşili gençlere gösterdiği tepki ile gündeme geldi. Törene BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel'in resmi plakalı araçla cenazeye katılması o dönem çok tartışıldı.

Zeki Durdu'nun eniştesi Özkan Dağ, o dönem verilen tepkinin baskı sonucu verildiğini, basınında bunu propaganda malzemesi yaptığını söyledi. Basının Zeki Durdu'nun örgüt tarafından kandırıldığı yönünde yapılan haberlerin yalan olduğunu söyleyen Dağ, Durdu'nun örgüt tarafından kandırıldığı imajı verilmek istendiğini, günlerce haber yapılarak ailenin de hedef haline getirildiğini söyledi.

'SİSTEM İÇİMİZE HASTALIK BULAŞTIRMIŞTI'

Zeki Durdu, 30 Mart 2010 tarihinde yazdığı mektupta, kendi isteğiyle PKK'ye katıldığını ve gerekçelerini sıralıyor. 2006 yılında Anadil kampanyası döneminde mücadelede aktifleştiğini yazan Durdu, okul döneminde PKK'den etkilendiği belirtti. Dersim'de 1996 yılında düzenlediği bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren Zeynep Kınacı (Zilan)'ı tanıdığını yazan Durdu, Zilan'ın yaptığı eylem sonrası devletin baskısının arttığını, bunun da kendisini etkilediğini söyledi. Ezilmekten, sömürülmekten, korkutulmaktan kaynaklı gerillaya katıldığını belirten Durdu, sisteme isyanını şu sözlerle ifade ediyor: "Sistem içimize bir hastalık bulaştırmıştı. Günbegün duygu ve düşüncelerimizi kemiriyor, bizi halsiz, dirençsiz bırakıyordu. Duygu ve düşüncelerimizde yaşam ve özgürlüğü kurutuyordu. Tarihsel ve güncel olarak somut yaşamda ortaya çıkanlar, çıplak sömürü, doğa ve toplumun sömürüsü, yaşanan savaşlar, yıkım, soykırım, açlık, sefalet, duygu ve düşüncelerde yaşananlarda ancak çok cüzi bir yansıması olabilir."

Mektubunda, gerillaya katılmayı özgür yaşama katılmak olarak tanımlayan Zeki Durdu, "Ezilmişliğin ve çaresizliğin silinip süpürüldüğü, her an temizlendiği; insanlığın, yücelmenin, toplumsallaşmanın savaşın kızgınlığında sağlamlaştığı ve yapılandırıldığı büyük yoğunlaşma ve uygulamaya katıldım" diye yazıyor. Mazlumların, Kemal Pirlerin, Beritanların, Zilanların, Erdalların, Mahirlerin iyi bir emir eri olmak istediğini mektubunda yazan Durdu, "bu halkanın, bu zincirin, bu çizginin bir savunucusu olmak istiyorum" diye yazdı.

İnkara ve sömürüye dayalı sisteme isyan eden Durdu, kanla ve yalanla beslenen bu siteme karşı kendi kanının dökülmesi gerektiğini savunarak şunları yazdı mektubunda: "Bizim de kanımız akıyor belki ama bununla özgür yaşam doğuyor, özgür toplum doğuyor, özgür insan doğuyor, özgür Kürdistan doğuyor. Bende böylesi bir süreçte rol alma şansını yakalamış olmanın büyük gururunu ve sevincini yaşıyorum. İnsanlık ve tarih karşısında bir nebze de olsa kirlenmişliğimi aklama imkanı varsa ne mutlu bana. Ne mutlu bana ki yüreğinin en sıcak yerinde bizleri saklayan halkımıza, bedenlerini siper ederek özgürlüğü yaşarken yiğit yoldaşlarımıza karşı birazcık olsun suçlarımıza bağışlatabileceğiz. Zaferin ön günlerinde bulunduğumuzun bilinciyle zafer savaşının keskin kılıcı olmak istiyorum. Toplumsallık ve özgürlüğün sistemin ve düşmanın parçalanmış bedenindeki yaşam parıltısı olmak istiyorum."

Durdu, mektubundan Kürt halkına ilişkin şunları yazdı: "Tarihin en köklü halkıyız. İnsanlık, toplumsallık, komünal yaşam bu topraklarda vücut buldu. Hiçbir zaman zulmedenlerden olmadı. Dağların eteklerinde en zor şartlarda da olsa toplumsallığı, insanlığı, doğuyla bütünlük içindeki yaşam tarzını, direniş tarihini bu güne kadar sürdürdü. Çok doğru saldırıları kırdı. Hiçbir zaman topraklarını terk etmedi. Hayvanlarını yalnız bırakmadı, buğdayını susuz bırakmadı. Ancak eşit, özgür yaşam devletçi sistemin saldırıları sonucu çok şeyini yitirdi. Hala bir kültür olarak güçlü yaşanıyor."

Büyük bir inanç ve heyecan yüklü olduğunu belirten Durdu, mektubunda "Asıl olanın sözden çok onlara dayalı eylem olduğuna inanıyorum" diye yazdı. Son satırlarında "Eylemimin yaşam çizgisinin onurlu bir yanını temsil etmesini diliyorum. Zafer yürüyüşünde etkili bir ön açıcı yan olmasını temenni ediyorum. Ölümü duyguda ve düşüncede ortadan kaldırma eylemi. Bu eylemi adı kaybolan ancak yaşamın hep onuru olacak olan kahraman şehitlerimize atfediyorum. Temsilin sınırlı olacağını biliyorum. Ancak onların açtığı yolda yürümemiz ve o temelde yaşama sahip çıkmanın gerçek mutluluğun olduğunu belirtmek istiyorum. Sözün yeniden anlamla buluşması dileğiyle" diye yazdı.

AİLE ÜZERİNDEKİ BASKILAR ARTTI

Zeki Durdu mektubunda duygularını, beklentilerini, gerillaya katılma gerekçelerini böyle ifade etti. Zeki Durdu 1 Nisan 2011 tarihinde Hatay'ın Hassa İlçesi'nde yaşanan çatışma sonrası yaşamını yitirdi. Yaşanan ölüm olayı sonrası devletin baskısı Durdu ailesi üzerinde arttı.

Kuyuönü Aşağı Bağlar Mahallesinde yaşayan Durdu'nun eniştesi Özkan Dağ, o dönem evinin kapısına çarpı işareti konduğunu ve kapısına yumurta atıldığını söyledi. Zeki Durdu'nun cenazesinin Malatya merkezde defnedilmesi sonrası evlerinin önünde sürekli polislerin beklediği ve bundan rahatsız olduklarını söyleyen Dağ, polislerin kendilerini sürekli taciz ettiğini belirtti. Evlerinin işaretlenmesinin ardından evde kalamadıklarını belirten Dağ, bu kişilerin kendisini takip bile ettiğini söyledi. İHD'ye başvuru yaparak hukuki yardım talebinde bulunduğunu ifade eden Dağ, bir cafesinin olduğunu buraya gelen sivil kişilerin kendisine silah gösterip tehdit ettiklerini aktardı. Daha sonra da cafesinin önünde silah sıktıklarını belirten Dağ, haber verilmesi üzerine polisin "biz ilgileniriz" dediğini, ancak halen olayın sonuçlanmadığını söyledi. Dağ, tehditlerin halen devam ettiğini ama artık önemsemediğini kaydetti. Tehditler ve polislerin evinin önünden beklemesinden dolayı evini başka mahalleye taşıdığını söyleyen Özkan Dağ, polislerin bundan sonra evinin önüne gelmediğini ifade etti.

Kaynak: Etkin Haber Ajansı (ETHA)

Kadın gerillalardan Şemdinli'de 4 karakola eylem

Behdinan - Kürt kadın ordusu YJA Star gerillaları, Şemdinli’de 23 Ağustos günü dört karakola eş zamanlı eylem düzenlediklerini, biri astsubay olmak üzere 7 askerin öldürüldüğünü bildirdi.

YJA Star Basın Merkezi yaptığı açıklamada, “YJA Star gerillalarımız 23 Ağustos günü saat 15.00 sularında Şemdinli merkeze bağlı Rubarok, Gırana karakollarıyla birlikte yeni yapılan 2 karakol ve bu karakolların güvenliğini alan bir askeri üsse yönelik eşzamanlı eylemler gerçekleştirmiştir” dedi.

Açıklamada, “1 A4, 1 MG3 silah mevziisi olmak üzere 2 mevziinin imha edildiği eylemlerde 1’i astsubay 7 asker öldürülmüş, 3’ü ağır 9 asker de yaralanmıştır. Ölü ve yaralı askerleri Yüksekova merkeze götüren düşman tank, kobra ve savaş uçaklarıyla Tepe Xwedê ve Dola Zeytê alanlarıyla eylem alanının çevresine yönelik yoğun bombardımanlar düzenlemiştir. Aynı zamanda obüs ve havan toplarıyla da bombalanan alanlarda başlayan orman yangını halen devam etmektedir” ifadeleri kullanıldı. 

'Molotof silahtır' kararına Yargıtay'dan onay

ANKARA - Yargıtay, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen "molotof silahtır" kararını onadı. Molotofkokteyliyle yakalanan 2 kişi "örgüte silah sağlama" iddiasıyla 12 yıl 6'şar ay hapis yatacak. 

Van Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Kasım 2010'da 4 adet molotofkokteyli ile yakalanan Kadir Caniş ve Hakan Zeydan'a "örgüte silah sağlama" iddiasıyla 12 yıl 6'şar ay hapis cezası vermişti. Cezayı fazla bulan ve Kürtçe savunma talepleri reddedilen Caniş ve Zeydan'ın avukatları, 'savunma haklarının kısıtlandığı' gerekçesiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne başvurdu ve kararın bozulmasını talep etti.

Dosyayı inceleyen Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-e ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202. maddelerinde düzenlenen tercüman hakkının "sanıkların, mahkemenin kullandığı dili anlamadığı veya konuşamadığı durumlarda geçerli olduğu" görüşünü ileri sürdü. Devletin dili Türkçedir şeklindeki Anayasanın 3. maddesine dayanakla soruşturma ve kovuşturmaların da Türkçe olması gerektiğini savundu. 

Yargıtay kararında, incelenen dosyaya göre sanıkların suçunun varlığının, olay niteliğine ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç vasfı tayin edildiği ve yerel mahkemenin verdiği hükümde bir isabetsizlik görülmediği belirtilerek, Mahkemenin verdiği hüküm oybirliğince onandı.

Gerilla Bingöl'de yol kontrolü yaptı

Bingöl - HPG gerillalarının Perşembe günü gece saatlerinde Bingöl-Karlıova sınırında bulunan Hacılar Köyü mevkiinde yol kontrolü yaptığı bildirildi.

Bingöl kırsalında başlatılan operasyonlar sürerken, 23 Ağustos gece saatlerinde HPG'lilerin yol kontrolü yaptığı öğrenildi.

Bingöl ile Karlıova İlçesi sınırındaki Hacılar Köyü mevkiinde bir grup HPG'li tarafından yapılan yol kontrolünde araçlar durdurularak araç içerisinde bulunanlara propaganda yapıldı. Gerillalar daha sonra araçların geçişine izin verdi.

Metin Kurt 'sporu sorgulayan' bir futbolcuydu...

Haber Merkezi - Galatasaray ve Türkiye Milli Takımı'nda da görev alan spor emekçisi Metin Kurt, tedavi gördüğü Samatya Hastanesi'nde bu sabah saatlerinde yaşamını yitirdi. 'Klasik' futbolculardan ayrı bir yer edinen Metin Kurt; sporda örgütlülüğü sağlamayı hedefliyordu. Kurt, aynı zamanda Spor Emek-Sen Başkanı ve TKP üyesiydi.

Spor Emekçileri Sendikası (Spor-Sen) 28 Aralık 2009’da kuruldu. Bu, 12 Eylül askeri darbesiyle kapanan Amatör Sporcular Derneği (ASD) örgütlenmesinin 30 yıl aradan sonra sendikal alandaki devamını ifade ediyordu. Sendikanın kurucu genel başkanlığını 70’li yıllarda Galatasaray’da oynadığı dönemde hakkını istediği, savunduğu için grev yapmakla suçlanan ve kulüpten uzaklaştırılan Metin Kurt yapıyordu. Aynı zamanda Sportmence dergisinin Yazı İşleri Müdürü olan Kurt, “Bugün görüyoruz ki spor artık günümüzde bir oyun değil, sporcu da oyuncu değil. Spora damgasını vuran burjuva rekabet ideolojisi sporu metalaştırmış, devasa bir spor sektörü oluşturmuş” diyordu.

Kurt’un 10 Ocak 2010’da ANF’de Sercan Kaya imzasıyla yayınlanan mülakatını yeniden yayınlıyoruz:

* Neden spor emekçileri sendikası?

- Türkiye’de sporda sadece 300-500 sporcunun ismi geçiyor. Oysaki sporla ilgili en az 500 bin kişi var. Bunların içinde antrenörü, temizlikçisi, saha bakımcısı, malzemecisi var. Biz spor emekçileri sendikasıyız. Futbolcular sendikası değiliz. Şimdi de aynı sistemle örgütleneceğiz. ASD üzerinden Spor-Sen’i kuruyoruz. Niçin Spor Emekçileri Sendikası’nı kuruyoruz, çünkü o zaman bizim teorimiz yanlıştı. Biz sporu amatör ve profesyonel olarak ayırıyorduk. Amatör ile profesyonel sporcular arasında bir ayrım olduğunu sanıyorduk. Daha sonra anladık ki sporcunun amatörü profesyoneli olabilir ama sporun amatörü, profesörü yok. Bugün görüyoruz ki spor artık günümüzde bir oyun değil, sporcu da oyuncu değil. Spora damgasını vuran burjuva rekabet ideolojisi sporu metalaştırmış, devasa bir spor sektörü oluşturmuş. Bu reel gerçek karşısında bizim sadece oyunu savunmamız sadece bir hayalperestlik. Bu gerçekçi durum karşısında o zaman bu insanları biz burada çalışan çalıştırılan umutlandırılan bu insanların geçmişini geleceğini güvence altına almak zorundayız. Bu da ancak sendikayla olur.

* Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

- Arkadaşlar ‘gel Sportmence dergisini tekrar çıkartalım. Sen de onun yazı işleri müdürüsün. Bu dergi yarım kalan maçın devamı olacak’ dediler. Sportmence’yi yeniden çıkarmaya başlayarak, otuz yıl önce kaldığımız yerden devam etmeye başladık. Bu dergiyle birlikte spor emekçileri sendikasının zemini de oluştu. Sportmence’nin üç sayısını çıkardık. Daha sonra bu noktaya geldik. Dergilerin sayılarını DİSK’e götürdüm. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve Genel Sekreteri Tayfun Görgün ilgiyle karşıladı. Spor-Sen’in kurulması için bize her türlü desteği vereceklerini söylediler. Oradan yüreklenerek, biz bu adımı attık.

* 30 yıl önce bıraktığınız yerden devam ediyorsunuz…

- Otuz yıl önce de biz yine DİSK’in özelikle Maden-İş’in desteğiyle ASD’yi yukarıya taşımıştık ve 70 bin sporcu örgütlemiştik. 12 Eylül darbesi olmasaydı, 12 Eylül günü biz Ankara’da genel kurul yapacaktık. Bu genel kurulda amatörlüğü kaldırıp, bütün sporcuları kapsayacaktık.

* ASD örgütlenmesi ne zaman, nasıl başladı?

- Aslında sporda örgütlenme süreci 1970’li yıllarda başlar. Futbolcular sendikası vardı. Ama bunların futbolcularla alakası yoktu. Sadece bazı kesimler kişisel çıkarları için böyle bir sendika kurmuşlar. Biz buna tepki olarak demokratik kitle örgütlerinin desteğiyle ASD’yi kurduk. 1976 yılında Galatasaray’da grev yaptıktan sonra biz ayrılmak zorunda kaldık. Ardından Kayseri’ye gitmiştik. 1978 yılında ben futbolu bıraktıktan sonra İstanbul’a geldim. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’le görüştüm. O zaman Politika gazetesi çıkıyordu. Maden–İş çıkarıyordu. Kemal Türkler bu olaya çok sıcak baktı. Ve bütün desteğini sporcu örgütlenmesine sundu. Politika gazetesi de bize sadece sporcuları örgütlememiz için bir sayfa verdi. DİSK’in desteğiyle 12 Eylül’e kadar 70 bin sporcu örgütledik. Bu sporcuların içerisinde ulusal sporcular çoğunluktaydı. Buna tabandan örgütlenerek ulaştık. 

* Geçmişle günümüzü karşılaştırırsak işiniz zor mu kolay mı?

- İşin zorluğu kolaylığı beni hiç düşündürmüyor, güzelliği düşündürüyor. Çünkü mücadele pratiğinden gelen kişiler her zaman şunun bilincindedir, mücadele toplumsal, fatura tek başınadır. Bu faturayı göze aldığımız için biz bu yolda yürüyoruz. Başımıza gelecekler o gün nasıl hoş geldi sefa geldiyse, yine hoş gelip sefa gelecektir. Bizi mutlu edecektir. Yeter ki mücadele kaybedilmesin, mücadele azim ve kararı bitmesin.

SPORCULAR BİZİ BEKLİYOR

* Sporcular böyle bir örgütlenmeye yanaşacak mı?

- Bir defa ASD 70 bin sporcunun örgütüydü. Bunların hepsi mi ortadan yok oldu, hepsi mi döndü? Şu anda bunu duyar duymaz günde en az yirmi-otuz telefon alıyorum. Ülkenin değişik yerlerinden arayanlar var. Dört gözle bizi bekliyorlar. Sportmence’nin potansiyelinden ben bu işin farkındayım. Demokratik kitle örgütlerini, taraftar gruplarını arkamıza almış durumdayız. Bu çalışmalar yapıldı. Bugün tabanda bizden işaret bekleyen yüzlerce binlerce sporcu var. Şu anda bu formaliteleri yerine getirdiğimiz andan itibaren bir hafta içinde en az bin üyemizin olacağını kesin söyleyebilirim.

TABANDAN TAVANA ÖRGÜTLENECEĞİZ

* Programınız hazır mı?

- Örgütlenme programını hazırladık. Bu programda öncelikle Spor Kurultayı’nı toplayacağız. Bu kurultaya hukukçular da gelecek. Spor hukuku üzerinde çalışma yapacağız. Yani sporcuların bugün spor sektöründe çalışan işçi olduklarından yola çıkarak, sporculara özel koşulları içerisinde bir Spor İş Yasası taslağı hazırlayacağız. Bu taslağı da Meclis’ten geçirmek için çalışacağız. Bu arada örgütlenme çalışmamız da var. Tabandan tavana doğru bir örgütlenmeyi yapacağız.

* Kuruluş bildirgenizde ‘Sporu sorgulayacağız’ diyorsunuz…

- Finans kapitali sporu; halkı avutan, uyutan bir afyon görevindedir. Ve gençlerin en temel hakları olan oyun alanlarından yoksun kalmasına yol açan bir araçtır. Bugün atılan her gol emekçi kalesine gidiyor. Stadyumlar bugün postmodern bir tapınak görümündedir. Buraya kitleler maç izlemeye, zevk almaya gitmiyorlar, adeta ayine gidiyorlar. Finans kapital spor; şike, doping, kumar, siyaset, mafya, şiddet, küfür demektir. Bizler sporu emekçisi olan ve taraftarıyla özdeşleşen, bütünleşen ve insanı yoksullaştıran değil zenginleştiren bir eylem haline dönüştürmeye çalışacağız.

SPOR-SEN YILDIZLARA DA GEREKLİ

* Spordaki ilişkiler nasıl?

- Kurumlaşmış spor organizasyonları kişiyi yarıştırmaya 12 yaşından başlıyor. Orada kesinlikle eğitim söz konusu değil. ‘Gençleri kahve köşesinden kurtaracağız’ diyorlar. Bu çocuklar yarıştırılıyor. Hiçbir güvenceleri yok. Antrenman nedeniyle kimisi okulundan, kimisi çıraksa işinden kalıyor. Şimdi bu çocuklar belli bir yaşa geldikleri zaman içlerinden kendi yetenekleriyle bir noktaya gelen sporcular çıkabiliyor. Bunları başka kulüpler istiyor. Kulüp bunlara hiçbir eğitim vermediği, olanak sunmadığı halde bunlardan yetiştirme bedeli altında para istiyor. Bu parayı ödemeden o sporcular istedikleri yerlerde çalışamıyorlar. İlişki böyle. Yani halen bugün spordaki ilişkiler sermaye emek ilişkisi değil. Köle efendi ilişkisidir. 

* Peki Fenerbahçeli Semih çıkışında haklı mı?

- Semih en demokratik hakkını kullanmıştır. Ama Fenerbahçe kulübünün asistanı açıklama yapıyor, ‘Semih boş mukaveleye imza atsın, Fenerbahçeli olduğunu kanıtlasın’ diyor. Yav kardeşim bu adamın Fenerbahçe’de oynaması için Fenerbahçeli mi olması gerekiyor? Bu profesyonel bir işçi kardeşim. Biz boş mukaveleye imza atma döneminin kapandığını düşünüyorduk. Sendikamız belli bir güçte olsaydı bugün Fenerbahçe kulübünün o açıklamayı yapma şansı olmazdı. İşte onun için demek ki güçlü bir spor örgütlülüğüne ihtiyaç var. Bu örgüt yıldız konumdaki sporcular için de gerekli.

* Sporcuların dünyada örgütlenmesi nasıl?

- Değişik ülkelerde var. Ama yine onlar da profesyonel statüdekiler örgütlenmiş. Ben Galatasaray’da isyan ettiğim zaman bana şu eleştiriyi getirmişlerdi, ‘ya kardeşim batıda da böyle’. Orda da yanlış. Spor-Sen kökeni itibariyle muhalif bir örgüt. Daha insanca bir spor ortamı yaratılması için mücadele edecek ve seyircileştirilmiş gençlik yerine, oynayan gençlik ve oynatılan yerine oynayan, seyircisiyle bütünleşmiş sporcu. Uzman ekipten oluşan yeni bir spor yapılanması hedefliyoruz.

* Galatasaray’da greve gittiniz, şimdi de greve gidilir mi?

- Gidilir. Şimdi şunu bir defa kesin olarak vurgulamak istiyorum, bu geçmişten daha acil durumdadır. Şu gün spor kamuoyu 300-500 tane tavandaki sporcuyla ilgileniyor. Onları spor yapısı sanıyor. Tavan alemde de, taban ne alemde kardeşim.

Spor özünde oyun olması gereken bir olay. Biz mahallede sabahtan akşama kadar oynardık ve çok mutluyduk. Ama ne zaman ki spor ortamına girdik orada bir baktık ki iş öyle değil. Çünkü ödül var, kazanma var ve rekabet var. 1930’da yayımlanan spor reform bildirisinde spor üç konuda; ticari bir kazanç hırsını yayması, bedeni aşırı yorması, gençleri entelektüel değişmenin gerisinde bırakması konularında suçlanmıştır. Biz bunlarla mücadele edeceğiz. Yani biz sosyal etkinlik alanı olarak alıyoruz sporu, sanat ve kültürden soyutlamıyoruz. Bu alanı değerlendirip, bu alanda bugüne kadar ses ve söz sahibi olmamış işçi sınıfını bu alanda var etmeye çalışacağız.

Silvan'da kavga, 10'u aşkın yaralı

FIRAT ŞOREŞ / Silvan - Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde iki aile arasında çıkan kavgada 10'un üzerinde kişi çeşitli yerlerinden yaralandı.

Silvan Gazi Caddesi üzerinde işyerleri bulunan Balyen ve Topgüç aileleri arasında çıkan kavgada 10'un üzerinde kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. 

Silvan emniyet müdürlüğüne bağlı polisler ilçe merkezinde gaz bombası kullanarak kavgayı ayırdı. 

Yoğun bir şekilde kullanılan gaz bombaları, olaydan bir saat sonra da halen kent sakinlerini olumsuz etkilemeye devam ediyordu. 

Gazi caddesinden geçenlerin gözleri yaşarırken, solunum sorunları yaşayanlar oldu. Kavganın yeniden başlama olasılığına karşı kentte panzerler devriye geziyor.

Şemdinli'de hayatını kaybeden 2 gerillanın kimliği açıklandı

Behdinan - Şemdinli merkezde üç koldan düzenlenen eylemler sırasında yaşanan çatışmalarda hayatını kaybeden 2 gerillanın kimlikleri açıklandı. 

HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM) 23 Ağustos Perşembe günü Şemdinli merkezi ve kırsalında Türk ordusuna ait bir çok askeri üssün gerillalar tarafından hedeflediğini ve 28 askeri öldüğünü duyururken, çatışmalar sırasında 2 gerillanın hayatını kaybettiğini açıkladı. 

Yaşamını yitiren gerillaların kimlik bilgiler şöyle: Mako (Doğu Kürdistan-İran) doğumlu, Akif Avrîn kodi simli Firuz Brukimadlu ile Diyarbakır (Amed) doğumlu Cemşit Amed kodisimli Murat Çapa.

HPG-BİM yaptığı yazılı açıklamada yaşamını yitiren iki gerillaya ilişkin olarak şunları aktardı:

“Cemşid Yoldaş Kuzey Kürdistan’ın Amed şehrinde yurtsever bir ortamda ve ailede doğup büyür. Yüreğinde ülke sevgisi büyüdükçe her türlü zulme isyanın adı olan dağlarımıza ulaşarak mücadelesini görkemli hale getirir. Gözü pek, girişken ve atik yapısıyla Cemşid yoldaş gerilla mücadelemizde hızla gelişme sağlayan yoldaşlarımızdan olmuştur. Kürdistanı ve onun tarihten günümüze gelen gerçekliğine karşı sorgulayıcı yönleriyle de tanınan Cemşid yoldaş aldığı eğitimlerle önemli bir yoğunlaşmayı yaşayarak pratik sahalara yönelmiştir. 

Yoldaşlarına her zaman büyük bir ciddiyetle çalışmalara sarılmak gerektiğini yansıtan Cemşid arkadaşımız yürüttüğü çalışmaları önemle ciddiyetle ela almıştır. Bu onun başarıya kilitlenen APO’cu militanlıktaki ısrarı olmuştur. 23 Ağustos tarihinde işgalci TC ordusuna karşı geliştirilen devrimci harekat kapsamında düşman güçleriyle girilen çatışmada kahramanca savaşarak şahadete ulaşmıştır Cemşid yoldaşımız. Anısı ve duruşundaki kararlılık mücadele azmimize dönüşerek Zaferi garantileyecektir.

Doğu Kürdistan Mako doğumlu Akif arkadaşımız Doğu Kürdistan’da gelişen direniş mücadelesini erkenden tanıyarak mücadele azmiyle dolu olan bir yoldaşımız olmuştur. Bu azim onu kısa zamanda gerilla saflarına yöneltecek ve capcanlı bir gerilla olarak tanınmasını sağlayacaktır. 

Heyecan dolu olan Akif yoldaşımız canlı, atik ve girişken yapısıyla özgürlük savaşçısı arasındaki yerini kısa zamanda alarak mücadelesine dört elle sarılmıştır. Onun bu sahiplenici özelliği sorumlu bir militan kişiliği ortaya çıkarmıştır. Sorumluluk ise Akif yoldaş için an be an gerillalaşmayı sağlayarak mücadeleyi yükseltmek olmuştur. 23 Ağustos tarihinde geliştirilen Devrimci Harekatımızda Cemşid yoldaş ile birlikte düşmana karşı direnerek ölümsüz Kahramanlarımız arasında yerini almıştır.”