30 Ağustos 2012 Perşembe

Mersin'de polis ÖDP'lilere saldırdı, 15 kişi gözaltında

MERSİN - Mersin'de harçları protesto eden bir grup ÖDP'liye polis saldırdı. Yaşanan arbede ardından aralarında ÖDP İl Başkanı'nın da bulunduğu 15 kişi gözaltına alındı. 

İkinci öğretim harçlarının kaldırılmamasını protesto etmek amacıyla bir yürüyüş düzenlemek isteyen ÖDP'lilere polis saldırdı. Aralarında İl Başkanı Oktap Canpolat'ın da bulunduğu ÖDP'li grup Tevfik Sırrı Gür Lisesi'nden Taşbinaya yürümek istedi. Yürüyüşün yasadışı olduğunu ileri süren polis daha sonra yürüyüşçülere saldırdı. İl Başkanı Oktay Canpolat’ın bulunduğu 15 kişi gözaltına alındı.

Cizre-Güçlükonak arasındaki 2 Süryani köyü ateşe verildi

Amed - Şırnak'ın Cizre ile Güçlükonak ilçeleri arasında yer alan Çîyayê Dera (Kilise Dağları) dağı eteklerinde bulunan ve 1990'yı yılların başında zorla boşaltılan iki köy Akdizgin Karakolu tarafından yapılan havan ve top atışları sonucu ateşe verildi. İki köyde çıkan yangın, Cizre ilçesinde çıplak gözle görülürken, dumanların tüm bölgeyi kapladığı görüldü. 

Alınan bilgilere göre, Cizre ile Güçlükonak ilçeleri arasında yer alan Çîyayê Dera dağı eteklerindeki Kanîya Basiftê ve Dera Xar köyleri ateşe verildi. 

İki köye yakın Akdizgin Karakolu tarafından yapılan havan ve top atışları sonucu köyler ve yakınlarındaki ormanlık alan yanarken, yangın Cizre ilçesinden de görülebiliyor. 

Askerler tarafından boşaltılan ve zaman zaman Avrupa'ya sığınmak zorunda kalan Süryanilerin gelip ziyaret ettiği iki köyde halen süryani mezarları bulunuyor. 

Bağ ve meyve bahçelerinin bulunduğu iki köyün ateşe verilmesi sonrasında çıkan yangına kimsenin müdahale etmediği ve yangının halen sürdüğü öğrenildi.

Amed Günleri'nde Kürt dili ve edebiyatı tartışıldı

DUHOK - Güney Kürdistan'ın Duhok kentinde düzenlenen "Amed Günleri Festivali" ikinci gününde. Festival'de bugün Kürt dili ve edebiyatı ile özgür basının durumu konulu 2 panel gerçekleştirildi.

Festival programı çerçevesinde Kürt dili ve edebiyatı üzerine bir panel gerçekleştirildi. TZP Kurdi sözcüsü Mehmet Şahin'in konuşmacı olarak katıldığı panelde Kürt dili ve edebiyatının yaşadığı sorunlar ve asimilasyon tartışıldı. Panelde Şahin, Kürt halkına yaşatılan asimlasyonun Kürt dili ve edebiyatında da büyük bir gerilemeye neden olduğunu belirterek, "Kürt Özgürlük Hareketi son kırk yıl içinde yürüttüğü mücadele bu asimilasyonu kırdı ve Kürt dili ve edebiyatının gelişmesinin önünü açtı" dedi. 

Bir başka panel ise, özgür basın tarihi ve basın kuruluşlarının durumu üzerine yapıldı. Dicle Haber Ajansı (DİHA) Kürtçe Haber Servisi Müdürü Mehmet Ali Ertaş’ın katıldığı panelde, özgür basın tarihinin anlatıldığı sinevizyon gösterildi. Sinevizyon sonrası konuşan Ertaş, "90’lı yıllarda Kürt gazeteciler öldürülerek susturulmak isteniyordu, şimdiyse hapislere atılarak susturulmak isteniyor. Basın özgürlüğü anlamında Türkiye’de çok ciddi bir gelişme yok" dedi. 

Yarın sona erecek festival, Diyarbakır Sur Belediyesi-Duhok Belediyesi ortaklığında gerçekleştiriliyor.

Uluslararası araştırma ekibi: Kürtçe en az 1500 yaşında

Berlin - Hint-Avrupa dilleri ailesinin Anadolu ve Mezopotamya'dan çıktığını ilişkin araştırma yapan uluslararası ekip, Kürtçenin 1500 yıl önce diğer dillerden ayrılmaya başladığını bildirdi. Kürtçeden aldıkları 100 kelimeye ilişkin araştırma sonuçlarının ANF'ye gönderen araştırma ekibinin başkanı Yeni Zelanda’nın Auckland Üniversitesi’nden Remco Bouckaert, Kürtçenin en çok Beluci diline yakın olduğunu söyledi. 

Kürtçe: min/ez (ben), Frasça: man, Hint-Urduca; maim, Peştuca: ze, Hint-Avrupa'nın en eski dili Sanskiritçe: aham, Romanca: me, Pencapça: main. Kürtçe ile İngilizce arasında ise en çok şu kelimeler dikkat çekiyor: 'tu' (sen) 'thou', gir (büyük): big, meh (ay): moon, baran (yağmur): rain, germ (sıcak): warm, nû (yeni): new, nav (isim): name.

Ayrıca Kürtçe'de yıldız anlamında gelen 'stêr' bütün Hint-Avrupa dilleri arasında İngilizce'de aynı anlama gelen 'star'a çok benzemesi ve sadece 'ê'nin 'a'ya dönüşmesi bilim insanlarının dikkatinden kaçmamış. Bilim insanları işte dünyanın birçok bölgesine yayılan Hint-Avrupa dil ailesindeki bu benzerliklerden yola çıkarak, bu dilin kökenine ilişkin yeni bir tezi savunuyor.

Yaygın şekilde kabul edilen Hint-Avrupa'nın Rus steplerinden yayıldığı teorisinin aksine uluslararası bir araştırma ekibi şimdi bu dil ailesinin Anadolu ve Mezopotamya'dan yayıldığını düşünüyor. İlk kez “Science” dergisinin son sayısında açıklanan araştırma bilim dünyasında büyük yankı yapmıştı. Araştırma ekibinin başkanı Yeni Zelanda’nın Auckland Üniversitesi’nden Remco Bouckaert ise araştırmada Kürtçeye ilişkin sonuçları ANF'ye gönderdi.

KÜRTÇE'DEN 100 KELİME ALINDI

Kürtçeden 100 kelimenin diğer dillerle karşılaştırıldığını söyleyen Bouckaert, bütün kelimeleri bir bilgi havuzunda toplayarak üzerinde çalıştıklarını belirtti. Bouckaert'e göre Kürtçe en çok günümüzde Pakistan, Belucistan, doğu İran ve Afganistan'da konuşulan Belucice'ye benziyor. 

Kürtçenin en az 1500 yıl önce diğer dillerden ayrılmaya başladığına dikkat çekilen araştırmada Kürtçenin yer aldığı dil ailesi grubunun, 3 bin yıl eski İran dilleri ve 4 bin yıl önce de Avesta dilleriyle birleştiği görülüyor. Aralarında Hititçe gibi kaybolmuş eski dillerin de yer aldığı 103 dil üzerine yapılan araştırma için hazırlanan haritada Kürtçenin Kürdistan'ın dışında Anadolu'nun iç kesimlerinden Ermenistan'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada konuşulduğu görülüyor.

KELİMELERDE DNA METODU KULLANILDI

Ortadoğu'daki Kürtçe, Farsça ve Ermenice dışında dünyanın önde gelen dilleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Hintçe, Portekizce, Rusça ve İtalyanca'yı kapsayan bu dil ailesinin 9 bin yıl önce ortaya çıktığı belirtildi. DNA'larının kıyaslanması gibi, farklı dillerde kökeni aynı olan kelimelerin karşılaştırıldığı araştırmada bu dil ailesinin çiftçilikten dolayı yayıldığı öne sürülüyor.

Bu dili konuşan insanlar, yeni tarım alanlarına ihtiyaçtan dolayı dünyanın birçok bölgesine yayıldığı anlatılan araştırmada ortaya atılan teori, dilbilimci Marija Gimbutas'ın 1952'de geliştirdiği "Kurgan hipotezi"nin anti-tezi. Litvanyalı bilim kadını Gimbutas, höyük mezar anlamında gelen 'korugan' kelimesinden yola çıkarak "Kurgan hipotezi" adını verdiğini teorisinde Hint-Avrupa dil ailesinin kökenini Rusya'ya dayandırıyordu.

Gimbutas'a göre 5-6 bin yıl önce bu dil, göçlerle birlikte Avrupa ve Ortadoğu'ya Güney Rusya'dan yayıldı. Daha sonra 'Kurgan modeli' olarak adlandırılacak bu teori, yıllar içinde birçok arkeolog ve dil bilimci tarafından da kabul gördü. Yeni Zelanda’nın Auckland Üniversitesi’nin öncülük ettiği araştırmanın sonuçlarının ise uzun süre tartışılacağı benziyor.

Cerrah kaçak çay içmeyi "örgüte yardım" saydı

OSMANİYE - İstanbul Eski Emniyet Müdürü, Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, "örgüte yardım ve yataklık" kapsamını kaçak çaya kadar vardırdı. 

Vali Cerrah, 30 Ağustos törenleri sonrasında bir parkta otururken kendisine "kaçak çay içer misiniz" diye soran seyyar satıcıya tepki gösterdi. Kaçak çay içenlerin PKK'ye destek olduğunu söyleyerek, "kaçak çay ve sigara için, kaçak benzin kullanın daha ne diyeyim size.. Nereye gitsem kaçak çay var" dedi. 

Türkiye Barış Meclisi de 1 Eylül'de Roboski'de

Ankara - Türkiye Barış Meclisi, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Roboski'de katledilenlerin aileleriyle birlikte hem katliamın sorumluların açığa çıkarılmasını, hem de Kürt sorununda demokratik çözüm talebini yineleyerek, Oslo sürecinin devam ettirilmesini isteyecek. 

Türkiye Barış Meclisi, 8 ay önce gerçekleştirilen ve halen faillerinin ortaya çıkarılmadığı Roboski'ye gidiyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Roboskili ailelerin yanında olacak olan Türkiye Barış Meclisi, barışın, adaletin en cesaretli çığlığını yükselten Roboskili ailelerin çağrısına ses katacak. Heyet ayrıca Roboski'de katledilenlerin mezarlarını da ziyaret edecek. 

Türkiye Barış Meclisi Aktivisti M. Şirin Tunç, Roboski'de katledilenlerin aileleriyle bir araya gelerek onların acılarına ortak olmanın ötesinde 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde buradan bir mesaj vereceklerini açıkladı. Tunç, katliamın faillerinin ortaya çıkarılması talebiyle 1 Eylül'de Roboski'de basın açıklaması yapacaklarını belirterek, "Temel hedefimiz Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüdür. 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde özellikle Roboski'de yapılan katliamın faillerninin ortaya çıkarılması, Kürt sorununun çözümünün gerçekleşmesi için tekrardan diyalog ortamının başlatılmasını istiyor. Yine Oslo sürecinin adil bir şekilde başlatılmasıdır" dedi.

İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Mersin, Mardin ve Batman gibi birçok yerden Türkiye Barış Meclisi Sekretaryası ile barış aktivistlerinden oluşan heyette yer alacaklar şöyle:

"Hakan Tahmaz, Çoşkun Üsterci, Abdulhekim Daş, Ayşe Aydoğan, Mehmet Şirin Tunç, Pınar Öğünç, Özgür Oran, Mehmet Güzel, Mustafa Doğu, Mehmet Çağer, Deniz Topkan, Şemşettin Görmüş, Hasan Argunaga, Hamit Çakan, Şirin Baytar, Übeyt Akyıldız, Hüseyin Olan, Kenan Avkan, Danyal Sönmez, Beşir Dündar, Sevinç Bozan, İshak Saruhan, Ekrem Bilek, Şahin Kayıkçı, M. Ali Özel, Yavuz Çelekkolu, Zozan Özgökçe ve Ramazan Kaya. 

Roboski'de kontra birlik dolaşıyor

Roboski - Şırnak’ın Uludere (Qilaban) ilçesine bağlı Roboski köyünde kontra bir birliğin faaliyet yürüttüğü bildirildi.

Alınan bilgilere göre bu birlik 4 kişiden oluşuyor. Yüzleri kapalı bu kontraların alanda yürüttüğü faaliyet, köy sakinlerini endişelendiriyor. 

Ayrıca asker ve korucuların Roboski üzerindeki tepede çobanlara ateş açtığı öğrenildi. Askerlerin bu saldırı PKK’ye yıkmaya çalıştığı gelen bilgiler arasında.

28 Aralık 2011’de Türk ordusunun hava saldırısında 34 Roboskili katledilmişti. 

BDP Sadık Yakut'u istifaya çağırdı

ANKARA - BDP, AKP Kayseri Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'un "idam cezası yeniden getirilsin" söylemine sert tepki gösterdi. Yakut'a, "ya hassasiyetleri gözet ya istifa et" çağrısında bulunuldu.

BDP Grup başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, parlamenter demokrasilerde kurumların ve makamların toplumun tüm kesimine seslenecek bir tutum, söylem ve davranış içinde olması gerektiğine işaret edildi. 

"Akan kanın durması, barışın sağlanması şiddet ve tehdit dilinden vazgeçilmesiyle olur" denilen açıklamada, bu konuda en büyük görev ve sorumluluklardan birinin partiler üstü kurum ve yetkililere düştüğüne vurgu yapıldı. 

BDP Grupbaşkanvekilleri, partilerinin kapatılması ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması yönündeki tartışmaların yeniden gündemleşmesini, "daha önce denenmiş, sorunu derinleştirme dışında da hiçbir işe yaramamış kaygı verici, talihsiz tartışmalar" olarak değerlendirdi. 

Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'un açıklamalarına da tepki gösteren Buldan ve Baluken, "Pratikte dokunulmazlıkları zaten olmayan BDP seçilmişlerini ‘dokunulmazlıkları kaldırılmalı’ diye tehdit etme, Kürt Sorununda çözümsüzlüğü derinleştirecek ve Türkiye’nin demokratikleşmesi önünde ciddi bir engel teşkil edecek idam cezası tartışmaları Türkiye’de Kürt Sorunu başta olmak üzere hiçbir sorunu çözme yetisine sahip değildir" dedi. 

Devamla, Yakut'un ya tarafsızlığını tahsis etmesi ya da istifa etmesi çağrısında bulunuldu:

"Tarafsız olmadığı önceki dönemlerde yönettiği TBMM Genel Kurul Toplantılarından bilinen, Partimize, seçilmişlerimize ve halkımıza yönelik bir çok defa hakaret, nefret dolu söylemleri kullanan bir şahsın tarafsız olması gereken bir makamda bulunmaması gerektiği son twitter mesajlarından dolayı bir kez daha açığa çıkmıştır. AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut’un bu tutum ve söylemleri ile yapması gereken ya tarafsızlığını tesis ederek toplumun tüm kesimlerinin hassasiyetlerini gözetecek şekilde makamına uygun davranış ve söylemleri kullanmak ya da söz konusu makamı layıkıyla yapabilecek başka bir milletvekiline devretmek üzere istifasını sunmaktır."

Gerilla üç bölgede yol kontrolü yaptı: 3 gözaltı

Behdinan - HPG gerillaları Dersim-Erzincan yolu, Şemdinli ile Gerdiya arası ve Şırnak-Eruh yolu üzerinde yol kontrolü yaparken, 3 kişi kişiyi gözaltına aldı, altı aracı ateşe verdi. Özalp’ta çıkan çatışmada ise bir askerin öldüğü bildirildi. 

HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), 26-30 Ağustos tarihleri arasındaki gerillanın eylemleri, operasyonlar ve çatışmalar konusunda bilgi verdi. 

HPG-BİM, “Bir süreden beri Bingöl Karlıova yolu üzerinde işgalci TC ordusuna bağlı gizli birlikler tarafından pusulama faaliyeti yürütülmektedir” derken, Dersim’de gerillanın düzenlediği bir eylem hakkında şu bilgileri verdi: “28 Ağustos günü saat 20.00 sularında Dersim merkeze bağlı Rojnek alanında operasyona çıkan işgalci TC ordusuna yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Düşman sayısı tespit edilemeyen ölü ve yaralılarını skorsky helikopterle alandan uzaklaştırılmıştır.”

HPG-BİM, ayrıca Dersim merkeze bağlı Harçik alanında “işgalci TC ordusu” tarafından 26 Ağustos günü başlatılan operasyonun halen devam ettiğini belirterek, “Düşmanın rastgele bombalayarak arazide bilinçli bir şekilde başlattığı orman yangınları sürmektedir” dedi. 

ÖZALP’TABİR ASKER ÖLDÜ

Van’da yaşanan çatışmaya ilişkin, “29 Ağustos günü saat 17.30 sularında Van’ın Özalp ilçesine bağlı Koçkıran karakolu yakınlarında işgalci TC ordusu askerleriyle gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır” diyen HPG-BİM, bu çatışmada bir askerin öldüğünü bildirdi. 

YOL KONTROLLERİ

HPG-BİM, 29 Ağustos günü üç ayrı bölgede gerçekleştirilen yol kontrolleri, gözaltına alınanlar ve imha edilen araçlara ilişkin şu bilgilere yer verdi:

“-18.30-20.00 saatleri arasında Dersim-Erzincan yolu üzerinde gerillalarımız tarafından bir yol kontrolü gerçekleştirilmiştir. Durdurulan 100 araçta kimlik kontrolü gerçekleştiren gerillalarımız toplanan halka demokratik özerklik ve süreç gelişmeleri hakkında bilgilendirmede bulunmuştur.

Yol kontrolü esnasında ayrıca düşmanla işbirliği yapan ve Kürdistan’da izinsiz ticaret yürüten şirketlere ait 3 TIR, 1 yakıt tankeri ve 1 kamyon yakılarak imha edilmiştir. Eylem ardından alanı kobralarla bombalayan işgalci TC ordusunun alanda başlattığı operasyon Kırmızıdağ ve Gömemiş alanlarında halen devam etmektedir.

- 14.00-16.00 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesiyle Gerdiya alanı arasındaki yol üzerinde gerillalarımız tarafından bir yol kontrolü gerçekleştirilmiştir. Durdurulan 40 araçta kimlik kontrolü gerçekleştiren gerillalarımız toplanan halka süreç gelişmeleri hakkında bilgilendirmede bulunmuştur. 

-18.30-19.30 saatleri arasında Şırnak-Eruh yolu üzerinde gerillalarımız tarafından bir yol kontrolü gerçekleştirilmiştir. Durdurulan 20 araçta kimlik kontrolü gerçekleştiren gerillalarımız toplanan halka süreç gelişmeleri hakkında bilgilendirmede bulunmuştur. Yol kontrolünde askeri amaçlı yol yapımında düşmanla işbirliği yapan bir şirkete ait 1 kamyon yakılarak imha edilmiş, Mehmet Ali Naz isimli kamyon şoförü de gözaltına alınmıştır.”

HPG-BİM ayrıca 26 Ağustos günü Şırnak Gabar dağı sınırları içinde bulunan Fındık-Suadiye yolu üzerinde Türk ordusuna erzak taşıyan bir şahsın daha gözaltına alındığını belirtirken, “Gözaltındaki Halil Esendemir idari ve hukuki işlemlerinin tamamlanması ardından serbest bırakılmıştır” dedi. 

Kadın gazeteciler takipte

HABER MERKEZİ - Sakarya'da Ö.C davasında sanıkların tahliye edilmesine tepkiler sürüyor. Sosyal medyada "Kadın gazeteciler olarak takipteyiz" adında metin imzaya açıldı.

Metinde şunlar ifade ediliyor:

"Bizler, kadına yönelik fiziksel/duygusal/cinsel şiddet haberlerini yayıma/yayına hazırlayan kadın gazetecileriz. Katledilen, tecavüz ve taciz edilen onlarca kadının ve kız çocuğunun haberlerini kalemimiz döndüğünce aktarıyoruz. Bu ülkede hala binlerce kadın erkek şiddetiyle öldürülüyor. Cinsel şiddetle ölmekten beter edilen, çetelesini tutmakta zorlandığımız sayısız hemcinsimiz hayata tutunma mücadelesi veriyor. Caydırıcı olmak yerine mağdurun aleyhine korkunç kararlar veren erkek egemen yargı hepimizi dehşete düşürmeye devam ediyor. Haksız tahrik ve iyi hal indirimleri ile katiller, tecavüzcüler serbest bırakılıyor. Cinsel istismar kurbanı kız çocuklarında 'rıza' aranıyor. Kadının insan hakları konusunda hissettiğimiz sorumluluk çerçevesinde, Sakarya'da cinsel istismar kurbanı 14 yaşındaki kız çocuğunun davasını yakından takip edeceğiz."

Metne ulaşmak isteyenler için: http://imza.la/kadin-gazeteciler-olarak-takipteyiz

Sakarya'da dün görülen Ö.C davasında mahkeme tutuklu 20 sanığın tahliyesine karar vermişti. yayın yasağı getirilen davada, Sakarya Baro Başkanı Nihat Nalbantoğlu’nun tecavüzcülerin avukatları arasında yer aldığı ortaya çıkmıştı.

DTK'den 1 Eylül mitinglerine katılım çağrısı

AMED - Demokratik Toplum Kongresi (DTK), savaş ve çatışma sürecinin derinleştiği bir dönemde 1 Eylül Dünya Barış Günü'nün daha da bir anlam kazandığına dikkat çekerek, 1 Eylül'de Diyarbakır, Van, İstanbul ve diğer illerde yapılacak olan "Demokratik Çözüm ve Müzakere" mitinglerine katılım çağrısı yaptı.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 1 Eylül Dünya Barış Günü'ne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Türkiye'nin çok sancılı bir süreçten geçildiği belirtilen açıklamada, çatışmaların derinleştiği, Kürt halkının ise haykırdığı özgürlük taleplerinin zor ve baskıcı yöntemler ile susturulmaya çalışıldığı kaydedildi. Açıklamada, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecride dikkat çekilerek, "Tecrit, insanlık dışı ve anti demokratik bir şekilde 1 yıldır devam ediyor. Bu uygulama süreci içinden çıkılmaz hale getiren temel etkenlerden biridir. Yine Kürt halkı ve tüm toplumsal muhalefete baskı ve şiddet politikaları en ağır şekilde uygulanmaktadır. Oysa bu politikalar çürümüş ve iflas etmiş bulunmaktadır. Devletin çözüm getirmeyen politikalardan vazgeçerek Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü için müzakereleri bir an önce başlatması gerekmektedir" denildi. 

'ONURLU BARIŞ HALKLARIN DİRENİŞİ İLE GERÇEKLEŞİR'

Savaş ve çatışma sürecinin derinleştiği bu süreçte 1 Eylül Dünya Barış Günü'nün daha da bir anlam kazandığı vurgulanan açıklamada, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeni ile Türkiye'nin dört bir yanında düzenlenecek olan "Demokratik Çözüm ve Müzakere" mitingleri halkların taleplerini yüksek bir sesle ifade etmek için önemli bir zemin sunduğu kaydedildi. Açıklamada, onurlu bir barışın gerçekleşmesinin halkların demokratik direniş ve mücadelesiyle gerçekleşeceği belirtilerek, "Bu temelde 1 Eylül Cumartesi günü Diyarbakır, Van, İstanbul ve diğer illerde yapılacak olan Demokratik Çözüm mitinglerine başta halkımız olmak üzere demokrasiden, özgürlüklerden, emekten, barıştan yana olan herkesi Newroz coşkusuyla katılım sağlamaya davet etmekteyiz" denildi.

KCK: Kendini yakma eylemlerine son verilmeli

BEHDİNAN - KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, bedenini ateşe veren Mehmet Yalçın için başsağlığı mesajı yayınladı. "Kürdistan gençliği Mehmet Yalçın yoldaşın sergilediği fedai ruhu devrime katılma çağrısı olarak algılamalıdır" diyen KCK, kendini yakma türündeki eylem biçimlerine son verilmesini istedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, bütün uyarılara rağmen Kürt Halk Önderi Öcalan üzerindeki insanlık dışı tecridi protesto etmek için bir Kürdistan gencinin daha bedenini ateşe verdiğini belirtti. Mehmet Yalçın'ın ailesine ve tüm Kürdistan halkına başsağlığı dileyen KCK, "Mehmet'in anısını Önder Apo'nun ve Kürdistan halkının özgürlüğünü sağlayarak yaşatacağımızı belirtiyoruz" dedi.

KCK, Yalçın'ın bu dönemde olması gereken fedai ruhu ortaya koyduğunu, ancak bunun bu tarzda protesto eylemleri olarak değil "devrime katılma çağrısı" olarak anlaşılması gerektiğini kaydeden KCK, kendini yakma türündeki eylemlere son verilmesini istedi. 

KCK'nin açıklaması şöyle:

"Bıraktığı mektuptan, Mehmet yoldaşın belli bir yoğunlaşmayı yaşadığı, bir bilinç düzeyini kazandığı ve kendini Önderliği ve halkının özgürlüğü için feda edebilecek bir iradeleşme sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu yaşta ulaşmış olduğu bu fedai düzey elbette ki çok anlamlı, çok değerli bir düzeydir. Bu dönemde Kürt gençliğinin nasıl fedaice göreve atılması gerektiğini ortaya koyan bir tutumdur. Gerçekten de tarihin bu önemli döneminde tüm Kürdistan gençliğinin ulaşması gereken ruh, Mehmet Yalçın’ın fedai ruhudur. 

Ancak tüm Kürdistan gençliği tarafından bilinmeli ki, Kürdistan’da kızgın bir savaşın sürdüğü bu aşamada düşmanın vahşi uygulamalarını protesto etme dönemi aşılmıştır. Protesto etmekten ziyade bu zulüm sistemini parçalamaya ve sona erdirmeye dönük eyleme atılmak gerekmektedir. Bunun yolu da gençlerimizin kendini yakmasından değil, fedai bir ruhla sürekli bir eylemselliğe yönelmesinden geçmektedir. Şüphesiz bu da devrime katılmakla mümkündür. Bu nedenle tüm Kürdistan gençliği Mehmet Yalçın yoldaşın sergilediği fedai ruhu devrime katılma çağrısı olarak algılamalıdır.

Tüm Kürdistan gençliği bilmeli ki, halk olarak tarihin hiçbir döneminde geleceğimiz bu denli kendi elimizle belirleyebileceğimiz bir düzey kazanmamıştı. Ancak şimdi Kürt halkının geleceği kendi elindedir ve bu gelecek Kürdistan gençliğinin alacağı tutumla belirlenecektir. 

Bu vesileyle Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak, tarihsel bir süreci yaşadığımız bu dönemde kadın-erkek, bütün Kürdistan gençliğini kendini yakma türü eylem biçimlerine son vererek gençliğini heder eden tutumlardan uzak durmaya ve gerilla saflarında yer alarak Önder Apo ile Kürdistan’ın özgürleşmesinde rol üslenmeye çağırıyoruz."

ANF'nin 'Fabrika cezaevi oldu' haberi Başbakan'a soruldu

Amed - CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır'daki Tekel tütün fabrikasının 5 bin kişiye istihdam sağlayabileceğini belirterek, buranın cezaevine dönüştürülmesi kararının hangi aşamada olduğunu Başbakan Erdoğan'a sordu. 

CHP'li Sezgin Tanrıkulu, TBMM Başkanlığı'na Başbakan Erdoğan'ın yazılı olarak yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Diyarbakır'daki Tekel tütün fabrikasının cezaevine dönüştürülmesinin ne aşamada olduğunu sordu. 

AKP hükümeti döneminde Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinin adeta tıklım tıklım doldurulduğunu, mahkumların yatacak yer bile bulamadığı için isyanların çıktığıını belirten Tanrukulu, "2005 yılında tutuklu ve hükümlü sayısı 55 bin 870 iken, bu sayı 2011 yılında iki kattan daha fazla artarak 125 bine çıkmıştır. Mart 2012 itibariyle bu sayı 132 bine çıkmıştır. Tutuklu ve hükümlü sayısındaki artışın sebeplerini araştırmak, demokratik uygulamalarla bu sayıyı minimize etmek yerine daha fazla cezaevi inşa etmek isteyen AKP hükümeti, şimdi de Diyarbakır'daki 660 dönümlük Tekel tütün fabrikasını açık cezaevine dönüştürmeye niyetlenmiştir" dedi. 

Diyarbakır'a 7 cezaevinin yetmediği için AKP hükümetinin yeni bir cezaevi yapmak için binlerce insana istihdam alanı olacak bölgeyi gözüne kestirdiğini belirten Tanrıkulu Başbakan'ın yanıtlamısı istemiyle şunları sordu: 

"Diyarbakır ziyaretlerinizden birinde, Diyarbakır'a modern bir cezaevi yapma vaadinde bulunmuştunuz. Modern cezaevinden kastınız, Diyarbakırlı işsizler için iş alanı olabilecek bir alanı geçici olarak cezaevine dönüştürmek miydi? Diyarbakır'daki işsizlik oranı nedir? Diyarbakır'daki işsizliği azaltmak için herhangi bir istihdam projeniz var mıdır? Diyarbakır'da oluşturulması planlanan bu yeni cezaevinde kaç tutuklu ve hükümlünün tutulması öngörülmektedir? Mart 2012 tarihi itibariyle tutuklu ve hükümlü sayısının 132 bin dolaylarında olduğu çeşitli kaynaklarca ifade edilmektedir. Bu sayı Ağustos 2012 itibariyle kaçtır? Mahkûmlar içindeki tutuklu sayısı kaçtır? Diyarbakır'da başka cezaevi projeleriniz var mıdır? Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde hâlihazırda kaç cezaevi bulunmaktadır? Önümüzdeki dönemde bu bölgede kaç tane yeni cezaevi inşa edilecektir veya inşa edilmesi planlanmaktadır?"

'Kara Perşembe' eyleminde 1 Eylül mitingine çağrı

Amed - Kayapanır Belediyesi çalışanları resmi tatil olmasına rağmen tutuklu Belediye Başkanları Zülküf Karatekin, Başkan Yardımcısı Sabahattin Dinç ve Kürt siyasetçileri için yaptıkları "Kara Perşembe" eyleminin 133'üncüsünü gerçekleştirdiler. Eylemde 1 Eylül günü Diyarbakır'da yapılacak mitinge katılım çağrısı yapıldı.

Kayapınar Belediyesi önünde yapılan "Kara Perşembe" eylemine Başkanvekili Mahmut Dağ, Başkan Yardımcısı İhsan Avcı, BDP Kayapınar, Bağlar, Yenişehir ilçe başkanları, HDK bileşenleri, Barış Anneleri, Bel-Çat yöneticileri, Tüm-Bel-Sen Diyarbakır Şube Başkanı, Genel-İş Diyarbakır Şube Başkanı meclis üyeleri, vatandaşlar ve belediye çalışanlar katıldı. Eylemde konuşan Halkların Demokratik Kongresi Meclis Girişim Grubu Üyesi Jülide Ateş, AKP hükümetinin 

saldırganlığınan her geçen gün arttığını belirterek, halkın her koşulda bu saldırganlığa karşı onurunu korumak adına direnişini her alanda sürdürdüğünü söyledi. 

Daha sonra söz alan BDP Kayapınar İlçe Eş Başkanı Aygün Taşkın ise 1 Eylül günü Diyarbakır'da yapılacak barış mitingine katılım çağrısı yaptı. Yedi bine yakın 'siyasi soykırım' operasyonu mağduru arkadaşlarının halen tutuklu bulunduğunu belirten Taşkın, "Barışa ihtiyaç duyulduğu bir süreçte bile AKP askeri operasyon ve tutuklamalarla Kürt sorunu çözmeye çalışıyor. Öncelikle barışın gelmesi adına Öcalan'la diyalog ve Oslo görüşmelerinin yeniden başlaması gerekir" şeklinde konuştu. 

Yapılan konuşmaların ardından "Kara Perşembe" protestosu 5 dakikalık oturma eylemiyle son buldu.

Diyarbakır'daki 1 Eylül mitingine izin çıktı

Amed - BDP ve sivil toplum örgütleri tarafından Diyarbakır'da yapılmak istenen 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingine izin verildi. 

1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle BDP ve sivil toplum kuruluşları tarafından İstasyon Meydanı'nda yapılacak miting başvurusuna onay verildi. 

Diyarbakır Valiliği son bir yıldır BDP tarafndan yapılmak istenen hiçbir mitinge izin vermemiş, en son 14 Temmuz tarihinde yasaklanan miting sonrasında çıkan olaylarda aralarında milletvekillerinin de olduğu onlarca kişi yaralanmış ve gözaltına alınmıştı.

Tutuklu gazetecilerden mektup var

HABER MERKEZİ - KCK adı altında gerçekleştirilen operasyonlarda tutuklanan 36 gazeteci, meslektaşlarına hitaben yazdıkları mektupta 10 Eylül'de görülecek davaya duyarlılık çağrısında bulundu. Gazeteciler, "mesleğimizin yargılanacağı yer mahkemeler değildir. Bu konudaki yegane yargı mercii halkların ve meslektaşlarımızın evrensel değerleri rehber edinen vicdanıdır" dedi.

Aralarında Nuray Mert, Fatih Polat, Sedat Ergin,Vedat Kurşun'un bulunduğu çok sayıda gazeteci 36'sı tutuklu 44 meslektaşlarının 10 Eylül'de görülecek davası öncesi bir araya gelerek, tutuklu gazetecilerin durumunu tartıştı. Toplantıda tutuklu gazetecilerin gönderdiği mektup da okundu. 

'Ape Musa'nın mirasına ihanet etmeyeceğiz' ifadesinin kullanıldığı mektubun tümünü yayınlıyoruz:

Sevgili Dostlar, Değerli Meslektaşlarımız,

Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü temel bir insani ve evrensel değer olarak kendisine dert edinen ve sahiplenen değerli katılımcılar;

Sizleri teslim ve satınalınamayan duygu ve düşüncelerle rerin ve sıcak saygı ve sevgilerimizle selamlıyoruz. 

Gönül isterdi ki, şu an sizin bulunduğunuz ortamda, sizlerle birlikte mesleğimizin gereği olan temel sorunlara çözüm bulmanın çabasını verelim, görüş alışverişinde bulunalım ya da mesleğimizin geleceği ve itibarı için ortaklaşmanın yollarını arayalım. 

Ne yazık ki, tüm bu doğal ve olması gereken gereksinimlerin özellikle biz muhalif ve demokrat basın için lüks olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sorunların kendini yeniden üreterek çoğalttığı ve devri daimsel kıldığı ve bunun bir kader olarak dayatıldığı bir coğrafyada…

Bugün bu duyguları demir parmaklıklar ardında, düşüncelerine zincir vurulmak istenen, düşündüğü için cezalandırılan, maddiyat ve kariyerle payandasına alınamayan, bu sebeple teslimiyet dayatılan yüzlerce basın emekçisi adına yazıyoruz. 

'TERÖR PRESS' MANŞETLERİ ATANLARI UNUTMADIK

Bizim için gösterilen her türlü duyarlılığı takdirle karşılıyoruz. Kendi meslektaşlarının etrafındaki duvarları yükselten, üzerlerine dökülmeye çalışılan betona katkı sunan, basın üzerindeki baskıya ‘terör press’ manşetleriyle destek sunan ve bundan sadistçe zevk alan ‘meslektaşlarımızı’ unutmadığımız gibi, duyarlılık gösteren, meslek onuru ve özgürlüklere sahip çıkarak yanımızda yer alan dostlarımızı da unutmadık, unutmayacağız. Kaldı ki bu durumu sadece hatırlayan biz değiliz, tarih de vicdan da ahlak da daha şimdiden her iki tutumu bir daha asla unutulmayacak şekilde kaydetti. Yine biliyoruz ki, bu duyarlılık sadece bizim adımıza bizim için gösterilmiş değildir. Mesleğimizin geleceği adına bir zorunluluktur. Hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu gün düşünce özgürlüğü adına bedel ödeyenler paradoksal şekilde, bu haksızlığa alkış tutan ‘basın kuruluşları ve şahsiyetleri’ adına da bu bedeli ödüyorsa ve bu bedel onları da kendilerine rağmen özgürleştiriyorsa, duyarlılık gösteren her meslektaşımız da öncelikle kendi adına, mesleğinin onuru adına da bu duyarlılığı göstermeye tarihi, insani ve ahlaki olarak mecbur edilmiştir.

TEK YARGI MERCİİ HALKIN VİCDANIDIR

Kaldı ki mesleğimizin sevap ve günahları, gazetecilik faaliyetlerimizin yargılanacağı yer siyasi iktidarın toplumsal mühendislik aracı olduğu aşikar olan mahkemeler değildir. Bu konudaki yegane yargı mercii halkların ve en önemlisi de meslektaşlarımızın evrensel değerleri rehber edinen vicdanıdır. Bu anlamıyla düşüncelerimiz ile baş edemeyenlerin, düşüncelerimize devlet zoruyla zincir vurulmasını alkışlamaları anlaşılırdır. 

Değerli katılımcılar, hukuksal durumumuza ilişkin herhangi bir şey belirtmeyi istemiyoruz. Avukatlarımız bu konuda gerekli açıklama ve bilgilendirmeyi ihtiyaç duyulması durumunda yapacaklardır. İddianameye kaba bir göz atan herkes, iddianamenin doğal hukuki mekanizmaların işleyişi sonucunda başlayan bir sürecin oluşturulamadığı, AKP iktidarının politik hedefleri ve bizzat iktidarın en üst düzeyinin emri doğrultusunda ‘entegre’ projesinin ürünü olarak teşekkül ettiği açıktır. 

Sizler de bizler de Türkiye gibi bir ülkede mesleğimizin gereği olarak hukukun nasıl katledildiğine çok fazla tanık olduk. Ancak ilk kez bu kadar açık, aleni ve niyet gizlemeden siyasi sayiklerle hukuk insanların eliyle tecavüz edildiğine şahitlik ediyoruz. Örneğin 700 safyası yayın organlarında yayınlanan haberlerden oluşan 800 sayfalık iddianame ile bizlerin ‘terörist’ ilan edilmesi ahlaksızlık değil de nedir? İddianamenin yüzde yüzü açık kaynaklardan alınan gazetecilik faaliyetleridir. Böyle gizli bir örgüt olabilir mi? Kürt basını adına gördüğü her şeyi ‘kırmızı görmüş boğa’ misali saldırı sebebi sayan iddia makamı, PDK, YNK gibi Federal Kürdistan’daki partilerin, Nûbıhar gibi Kürt İslami çevrelerin çıkardığı yayınlar, PKK’nin çıkışından 30 yıl önce yayın yapan Erivan Radyosu gibi Kürtler adına çıkan tüm yayınları PKK ile ilişkilendirip, hepsini toptan “terörist yayın organı” olarak ilan etmesi, bilgisizliğin ötesinde resmi ideolojinin Kürt inkârına bina edilen düşmanca ferasetin tezahürüdür.

DERDİMİZ 'MASUM' OLDUĞUMUZU ANLATMAK DEĞİL

Değerli katılımcılar;

İddianamedeki ucubelikleri çoğaltmak mümkün. Ancak bizim derdimiz ‘masum’ olduğumuzu anlatmak değil. Asla böyle bir derdimiz olmadı. Sadece biz değil, vicdanını iktidara kiralamayan ya da Kürt meselesine milliyetçi önyargıların ötesinde bakabilen herkes, siyasi bir plan kapsamında ‘rehin’ olduğumuzu bilir. Zaten KCK operasyonları bir yanıyla Kürt siyasetini teslim almaya yönelik hedefler üzerine bina edilirken, öte yandan siyasal ihtimaller üzerinden gerçekleştirildi.

Bütün bunlar bizim için beyhude çabalardır. Mesleğimize ve bize bu mirası bırakan Apê Musa ve arkadaşlarına asla ihanet etmedik, etmeyeceğiz bedeli ne olursa olsun…

Meslektaşlarımızdan, duyarlı kesimlerden, ifade ve düşünce özgürlüğünün savunusunu dert edinen herkesin, bizden öte insanlığın yarattığı evrensel değerler olan düşünce ve ifade özgürlüğünden yana tavır almasını diliyoruz. Kürt olarak bizim masumiyet ve mağduriyetimiz bir yana, daha güzel ve özgür yarınlar için herkesin bu değerler etrafında ortaklaşması, bugün en acil ihtiyaçlardandır. Bu anlamıyla ülke içi ve uluslar arası tüm basın kurumlarından da aynı gerekçelerle duyarlılık bekliyoruz.

BİR YANIYLA KOMEDİ, ÖTE YANDAN CİDDİ BİR TRAJEDİ

Bu duygularla 10-14 Eylül’de Çağlayan Adliyesi’nde görülecek olan bir yanıyla komedi, öte yanıyla ciddi bir trajediyi konu alan tiyatroyu izlemeye davet ediyoruz. Özellikle 12 Eylül Darbesi’nin 32. Yıldönümünde sizleri özgürlükten yana, darbe ürünü olan bu yargılamaya karşı yer almaya bekliyoruz. 

Barış Anneleri'nin oturma eylemine izin yok!

İzmir - Barış Anneleri’nin ‘tecrit ve süren savaşı’ protesto etmek amacıyla yapmak istediği oturma eylemine polis izin vermedi. Eylemin yapılacağı alana giren annelerden ikisi gözaltına alındıktan kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 

İzmir Barış Anneleri’nin Konak eski Sümerbank önünde bugün saat 11.00’da başlatarak ertesi gün saat 11.00’da sona erdirecekleri ‘barış’ talepli oturma eylemi polis engeline takıldı. 

Konak Meydanı’nın da bulunan tüm sokakları kapatan polis, girişlere izin vermedi. Alana girmekte ısrar eden Barış Anneleri Medine Kaymaz ve Behiye Yalçın gözaltına alınarak polis otosuna bindirildi. Daha sonra polis Barış Annelerini serbest bıraktı. 

Konak’taki eylem alanına giremeyen Barış Anneleri daha sonra Agora’da bulunan TAYD-DER İzmir Şube’nin önüne gitti. Anneler burada yaptıkları basın açıklamasında polisin tutumunu protesto etti. 

İlk olarak Kürtçe bir konuşma yapan Behiye Yalçın, ‘barış ve kan akmasın’ talebiyle yapmak istedikleri oturma eylemine polisin izin vermemesine tepki göstererek, Kürt ve Türk annelerinin daha fazla kanın akmasının önüne geçmesi gerektiğini söyledi. 

Daha sonra konuşan Medine Kaymaz ise, Kürt halkı üzerinde yürütülen ‘savaş’ politikasını eleştirerek, sesini yükselten herkesi cezaevlerine koyarak bir halkı sindirmek istediklerine dikkat çekti. 

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bir yılı aşkın bir süredir tecrit altında tutulduğunu da hatırlatan Kaymaz, akan kanın durması için diyalog kanallarının tekrar açılması gerektiğini ifade etti. 

Barış Anneleri açıklamanın ardından dağıldı. 

Yandaş medyanın hayali itirafçıları ve yalanları

Amed - Şemdinli'de 39 gündür gerilla denetimi sürerken, sık sık PKK'nin bittiğini ilan eden ve her geçen gün gelen yeni eylem haberleriyle dumura uğrayan yandaş medya, şimdi de günlerdir "itirafçı ifadeleri" adı altında yalan-yanlış haberleri servis etmeye başladılar. 

Zaman, Yenişafak, Yeni Akit gibi Kürtlere hasmane yayınları ile bilinen gazetelerin ardından, Star gazetesi de yaptığı 'itirafçı' haberleriyle bu kervana katıldı. En son, Star gazetesinden Zafer Kütük, 18 Ağustos tarihinde HPG gerillalarının Şemdinli'de yol kontrolü sırasında BDP'lilerle buluşmasını 'bir itirafçının itiraflarına' dayandırarak verdiği haberde, BDP'lilerin gelişi öncesinde gerillaların saç-sakal traşı olduklarını, saçlarını taradıklarını, temiz giysilerle karşılamaya gittiklerini ileri sürdü. 

Zafer Kütük adlı muhabirin bugün "PKK-BDP buluşmasında şok detay" başlığıyla verdiği haber tam anlamıyla akıllara ziyan. 

Gerillaların o gün bölgeye nasıl geldiklerini ve hazırlandıklarını yazan muhabir, ne olduğu belli olmayan ve sadece H.K rumuzuyla belirtilen bir 'itirafçı'nın ifadelerine yer veriyor. Dünya medyasına yansıyan görüntülerde gerillaların en az üç günlük sakallı olduklarının belli olmasına rağmen, muhabir bir itirafçının ağzından "BDP'lilerin o gün eleceğini biliyorduk. Saç tarayıp, traş olup onları karşıladık" diye yazdı. 

Haberde, H.K adlı itirafçının geçen hafta kaçarak jandarmaya teslim olduğu ve etkin pişmanlık yasasından faydalandığı ileri sürülerek, gerçekte var olup olmadığı bilinmeyen H.K’nin ağzından şunlara yer verildi: 

"O gün BDP milletvekillerinin köyleri ziyaret etmek için geleceğini ve yanlarında çok sayıda gazetecinin bulunduğunu biliyorduk. Ciger kod isimli bölge sorumlusunun isteğiyle o sabah herkes yıkandı. Temiz kıyafetler giydi. Bazı arkadaşlarımız traş oldu, bayanlar da saçlarını tarayıp, süslendi" dedi.

Şemdinli'de 23 Temmuz tarihinde başlayan gerilla saldırıları sonrasında köylerinden göç ederek ilçeye gelen köylülerle görüşmek, Şemdinli'deki son durumu öğrenmek isteyen ve aralarında BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak ile Milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel, Esat Canan, Adil Kurt, Halil Aksoy, Hüsamettin Zenderlioğlu ve Aysel Tuğluk'un bulunduğu bir heyet 18 Şubat günü basınla birlikte Şemdinli'ye hareket etti. 

Şemdinli'ye 20 kilometre uzaklıktaki Bağlar Köyü'nü ziyaret eden ve 50 araçlık konvoyla hareket eden heyetin önü dönüş yolunda, Güzelkaya Mezrası yakınlarında biri kadın 4 HPG gerillası tarafından kesildi. 

"Traş olup, süslendiler" denilen ve en az 3 günlük sakallı oldukları kameralara yansıyan gerillalar, yaklaşık yarım saat boyunca heyettekilere bölgedeki durumu ve amaçlarını anlattıktan sonra bölgeden ayrıldılar..

Halen aynı yöntemlerle sonuç alabileceklerine inanan ya da inandırabileceğini sanan Star ve diğer yandaş medya, mevcut yayınları ile “beyin gelişimini henüz tamamlamamış”, “anlama kapasitesi çok dar”, “hafıza yoksunu” içler acısı bir durumu ifade ediyor. 

'İntihar etti' denilen Albay'ın ailesinden mermi parası alınmış

Malatya - Dersim'de görevli iken lojmanında 'intihar ettiği' ileri sürülen ancak 18 yıl sonra yapılan otopside vücudunda kırıklar bulunan Albay Kazım Cillioğlu'nun ailesinden, "Devletin silahı ve kurşunuyla intihar etti" denilerek mermi parası alındığı ortaya çıktı. 

Dersim'de İl Jandarma Alay Komutanı olarak görev yaparkan 3 Şubat 1994 tarihinde lojmanında 'intihar ettiği' iddia edilen Albay Kazım Çililoğlu'nun ölümüyle ilgili açılan soruşturmada, Albay Çillioğlu'nun "Devletin silahı ve kurşunuyla intihar ettiği" gerekçesiyle ailesinden mermi parasının alındığı tespit edildi.

Albay Çillioğlu'nun ailesinin yaptığı suç duyurusu ardından Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında Çillioğlu'nun mezarı açılmış ve vücudunda kırıklar tespit edilmişti. 

Yapılan soruşturma kapsamında Kazım Çillioğlu'nun ailesinden intihar ettiği iddia edilen mermi parasının alındığı ortaya çıktı. 

Halen Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında ifade veren emekli bir asker, Çillioğlu'nun intihar etmediğini ve öldürüldüğünü belirterek, olay tarihinde Dersim'de bulunan Yeşil kod adlı kontrgerilla elemanı Mahmut Yıldırım'ın Albay Çillioğlu'nun tehdit ettiğini belirtmişti. 

Yürütülen soruşturma kapsamında Yeşil'i kullanan MİT'te Başsavcılığa gönderdiği yazıda, Şubat 1994 tarihinde Yeşil'in Dersim'de Alay Komutanlığı'na bağlı olarak çalıştığını açıklamıştı

Barış Anneleri Dağkapı Meydanı'nda oturma eylemi başlattı

Amed - Barış Anneleri tarafından Diyarbakır Dağkapı Meydanı'nda "Öcalan'a özgürlük" adıyla kurmak istedikleri çadıra polis izin vermedi. Polisin tutumunu protesto eden kadınlar oturma eylemi başlattı.

Alınan bilgilere göre, sabah saatlerinde Dağkapı Meydanı'na gelen Barış Anneleri ve BDP'liler "Öcalan'a Özgürlük" adıyla çadır kurmak istedi. 

Yoğun polisiye önlemlerin alındığı meydana gelen polis çadır açılmasına izin vermeyerek gelen kadınların dağılmasını istedi. 

Çadıra el koyan polis ile kadınlar arasında gerginlik yaşanırken, polisin tutumunu protesto eden kadınlar Dağkapı Meydanı'nda oturma eylemi başlattı.

Gazeteciler tutuklu meslektaşları için biraraya geldi

İSTANBUL - 44 gazetecinin ilk duruşması 10 Eylül’de İstanbul Çağlayan’da görülecek. Dava öncesi aralarında Nuray Mert, Ragıp Zarakolu, Sedat Ergin gibi isimlerin de bulunduğu gazeteciler biraraya gelerek tutuklu meslektaşlarının durumunu tartıştı. 

Kürt basın kurumlarına yönelik 20 Aralık 2011'de "KCK" adı altında düzenlenen operasyonlar sonucunda 36'sı tutuklu 44 gazetecinin yargılandığı dava öncesinde gazeteciler bir araya gelerek, tutuklu gazetecilerin durumunu tartıştı. Cezayir Restaurant'ta kahvaltılı toplantı yapan gazetecilere, tutuklu gazetecilerin avukatları da eşlik etti. Toplantıya Özgür Gündem gazetesi editörü Oğuz Ender Birinci, hakkında 166 yıl hapis cezası istenen ve geçtiğimiz günlerde serbest bırakılan Azadiya Welat gazetesi eski yazı işleri müdürü Vedat Kurşun, Özgür Gündem gazetesi yazarı ve BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Filiz Koçali, "KCK" operasyonları kapsamında yargılanan yayıncı Ragıp Zarakolu, Cumhuriyet gazeteci yazarı ekonomist Mustafa Sönmez, Nuray Mert, Sedat Ergin, Pınar Öğünç, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin, İMC televizyonu yayın yönetmeni Defne Asal, Birgün gazetesi genel yayın yönetmeni İbrahim Aydın, Özgür Gündem gazetesi genel yayın yönetmeni ve avukat Eren Keskin, avukat Sinan Zincir, Davut Erkan ve Emine Şeker ve çok sayıda gazeteci katıldı. 

Basına kapalı gerçekleştirilen toplantıda, tutuklu gazetecilerin durumu, Türkiye'de basın özgürlüğü, iddianamede yer alan suçlamalar, suçlandıkları haberler, dava öncesi neler yapılabileceğine ilişkin tartışmalar yürütüldü. Toplantıda, tutuklu gazetecilerin meslektaşlarına gönderdiği mektup dağıtıldı ve hazırlanan metin okundu. Metinde tutuklu gazetecilerin isimleri ve çalıştıkları kurumlar hakkında bilgi verildi. Bu gazetecilerin çalıştıkları kurumların yayın çizgisi olarak, Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünde engel olan konuları ve bu konulardan başlıcası Kürt sorununu ele almayı benimseyen kurumlar olduğu vurgulandı. 

10-14 Eylül tarihlerinde görülecek davaya katılım çağrısında bulunan gazeteciler, 8 Eylül’de meslektaşlarına destek için Taksim’de saat 18.00’da bir yürüyüş düzenleyecek.