20 Ağustos 2012 Pazartesi

Ankara’da Antep trafiği

ANKARA -Antep'te Karşıyaka Polis Merkezi'ne yakın bir yerde yaşanan ve 8 kişinin yaşamını yitirdiği 64 kişinin de yaralandığı patlama sonrasında Ankara’da kriz masası kuruldu. 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin başkanlığında kurulan kriz masasında patlama ve sonrasında yaşananlar ele alındı. Kriz masasında alınacak önlemlerin de konuşulduğu bildirildi. Öte yandan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar yarın sabah patlamanın yaşandığı bölgeye giderek incelemelerde bulunacaklar. 

YENİLENDİ: Antep’te bombalı saldırı: 9 ölü

ANTEP - Antep’in Şehitkamil ilçesindeki polis merkezine yönelik olduğu iddia edilen bir bombalı saldırıda en az 9 kişi öldü, 60 kadar kişi de yaralandı. 

Saat 19:45 sıralarında Şehitkamil ilçesinde bulunan Karşıyaka Polis Merkezi önünde bomba yüklü bir araç havaya uçuruldu. Patlama sırasında olay yerinden geçmekte olan iki otobüs ile bir otomobil de bombanın etkisiyle alev alırken çevredeki binalar büyük zarar gördü. 

Valiliğin verdiği ilk bilgilere göre olayda en az 9 kişi hayatını kaybetti. 60 kadar yaralının da Antep’teki değişik hastanelerde tedavi altına alındığı haber veriliyor. 

Karşıyaka Polis Karakolu önünde patlayıcı yüklü olduğu öne sürülen aracın 34 plakalı olduğu belirtildi. Patlama öncesinde bir kişinin olay yerinden koşarak uzaklaştığı iddia edilirken, patlamanın yaşandığı yerde mobesse kamerası bulunuyor. Patlamanın yaşandığı yerde polisler incelemelere başlarken, olayla ilgili başlatılan operasyon devam ediyor. 

BDP BİNALARINA SALDIRI

Antep'te yaşanan patlamanın ardından bir grup, BDP Şehitkamil İlçe Binası’nı ateşe verirken, BDP Antep İl binasına da saldırı yapıldığı bildirildi. 

Antep'de Karşıyaka Polis Merkezi'ne yakın bir yerde yaşanan patlamanın ardından, bir grup PKK aleyhine sloganlar atarak BDP Şehit Kamil İlçe Binası’na saldırdı. İlçe binasını ateşe veren gruba polisler müdahalede bulunmazken, BDP ilçe binası alevler içinde kaldı. İlçe binasının kullanılmaz hale gelmesinin ardından itfaiye araçlarının yangına müdahale etti. Öte yandan BDP ilçe binasını ateşe veren grup, mahalle arasında Kürtler aleyhine sloganlar atarak, provokasyon yaratmaya çalıştığı belirtildi. Mahallede yaşayan Kürtler can güvenliklerinin olmadığı gerekçesiyle evlerinden çıkmazken, BDP ilçe binasını ateşe veren grubun halen mahallede olması ve polislerin müdahalede bulunmaması dikkat çekiyor. 

BDP İlçe binasına yapılan saldırıdan hemen sonra BDP Antep İl Binası’na da bir grup tarafından saldırı düzenlendi. Saldırıda BDP İl binasının camları kırılırken, ilçe binasında büyük hasar meydana geldiği öğrenildi. İl binası önünde grubun bekleyişi ise sürüyor. 

BDP Şehit Kamil İlçe Binası yakıldı

ANTEP - Antep'de polis merkezi önünde yaşanan patlamanın ardından, BDP Şehit Kamil ilçe binası bir grup faşist tarafından saldırıya uğradı. Sık sık PKK aleyhine slogan atan gruplar, ilçe binasını ateşe verirken, polis sadece saldırıyı izlemekle yetindi.
Antep'te ise BDP İl Binası'na saldırı düzenlendi. Saldırıda binanın camları yıkılarak, bina içinde ağır maddi hasar meydana gelirken, saldırıyı gerçekleştiren faşist grubun olay yerinde kalarak saldırılarını sürdürdüğü gelen bilgiler arasında..

Antep'te patlama: 8 ölü, 50 yaralı

ANTEP - Antep'in Şehit Kamil ilçesinde Karşıyaka Polis Karakolu önünde yaşanan patlamada ilk belirlemelere göre 8 kişi öldü. Ölü sayısının artmasından endişe edilirken, patlamada 50'den fazla kişinin de yaralandığı bildirildi. 

Antep'in Şehit Kamil ilçesinde polis karakolu önünde yaşanan patlamanın ardından ilk belirlemelere göre 8 kişi öldü. Antep Valisi Erdal Ata, yaptığı açıklamada patlamanın nedeninin bomba yüklü bir aracın inflak ettirilmesi olduğunu söyledi. Vali Ata, 8 tane can kaybı olduğunu, ölü ve yaralıların sayısı kesin olarak bilinmediğini söyledi.

Tuğluk: Naim Şahin halkın içine gitme hakkına sahip değil

Amed - DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’ini Hakkari ziyaretinin amacının provokasyon yaratmak olduğunu söyleyerek, “İnsanda biraz utanma olur gerçekten. İdris Naim Şahin, bu halkın içine gitme hakkına sahip değildir. Önce halkımıza yaptığı bu hakaretten vazgeçmelidir. Ve bu halktan özür dilemek zorundadır” dedi.

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk ile BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Hakkari’nin (Colemêrg) Şemdinli (Şemzînan) İlçesi'nde HPG gerillaları ile karşılaşmalarına ilişkin devlet yetkililer tarafından yapılan açıklamalara dikkat çekmek için basın toplantısı düzenledi. 

TUĞLUK: GERİLLA BU COĞRAFYANIN GERÇEKLİĞİDİR

Toplantıda Kışanak’ın ardından konuşan Aysel Tuğluk, şöyle dedi: "Bir defa devletin artık bizim duygularımıza kadar müdahale etmesine son vermesi gerekiyor. Tıpkı Habur'da olduğu gibi bir halkın gerillaları kendi topraklarına döndüğü esnada halkın duyduğu o sevinç karşısında devletin gösterdiği refleks, o ırkçı yaklaşım Şemdinli'de de gösterilmeye başlandı. Biz neden sarılmışız gerillalara? Şimdi bu konuya bir açıklık getirmek gerekiyor. Gerilla bu coğrafyanın bir gerçekliğidir. Ve o gerilla bu halkın çocuğudur, bu halkın içerisinden çıktı. O gençler bu halkın çocuklarıdır ve tabi ki biz o gençlere sarılırız. Hiç kimse bizim duygularımıza müdahale etme hakkına sahip değil. Ve biz onlara terörist olarak bakmıyoruz. Onlar eline silah almak zorunda bırakılmış gençlerdir. Bu devletin ırkçı faşizan ve inkar ve imha politikaları, Kürt halkına dayattığı zulüm politikaları sonucu buna tahammül göstermeyip dağa çıkmış gençlerdir. Bir halkın yok edilmesine karşı onun varlık mücadelesini yürütmek için dağa çıkmak zorunda bırakılmışlardır. Ortada eğer bir suçlu aranıyorsa Kürt halkına faşizan, ırkçı politikaları, yok edici politikaları dayatanlardır suçlu olanlar. Biz bu inkar ve imha politikalarının sonucu olarak görüyoruz gerillaları. Ve gerilla silaha aşık değildir, demokratik ve barışçıl çözümden yanadır, halkların kardeşliğinden, birliğinden yanadır ve bu sorunun demokratik çözümünden yanadır. Ama siz dağını bombalarsanız 'Sizi imha edeceğiz, bitireceğiz, yok edeceğiz, siyaset hakkını dahi tanımayacağız, kimliğinizi, dilinizi tanımayacağız, sizi bir halk olarak tanımayacağız, size en ufak bir saygı duymayacağız' derseniz ve politikanızı bunun üzerine kurarsanız gerillalar her zaman o dağlarda olacaktır. Dolayısı ile Şemdinli gerçeği ile herkesin yüzleşmesi gerekiyor.”

ŞEMDİNLİ’Yİ ANLAMAYAN BU SORUNU ÇÖZEMEZ

Tuğluk, hükümetin ve devletin kendilerine olan tepkisini ise şöyle yorumladı: "Bize olan tepkilerinin nedenini şöyle yorumluyorum: Oradaki gerçeği gizlemek istiyorlardı, bizim orada bulunuşumuz bu gerçeği açığa çıkardığı için bu kadar öfkeliler. Şimdi 30 yıllık mücadelede bir ders çıkarılmamış. Hala operasyonlar ve askeri yöntemlerle bu sorunun çözüleceği sanılıyor. Hala PKK ile gerilla gerçeği ile yüzleşmekten korkuluyor. Ve dolayısı ile bu sorun o nedenle çözülemiyor. Şemdinli gerçeğini görmeyen, anlamayan hiç kimse bu sorunu çözemez. Dolayısı ile ben Şemdinli gerçeğinin şuna vesile olmasını istiyorum: Artık sorunun çözümünü başka yerlerde aramayın, sorunun çözümünde ki aktörler buradadır ve çözüm burada aranmalıdır. Şemdinli gerçeğini Kürt sorunun geldiği yeni bir aşama olarak görmek gerekiyor. Yeni bir süreç olarak görmek gerekiyor. Doğru tanımlamamak gerekiyor ve 30 yıllık mücadelenin yeni bir parçası aşaması olarak görmek gerekiyor. Buradan yapılması gereken şey bunu doğru tanımlayıp ve sorunu demokratik ve kalıcı biz çözüme dönüştürmek gerekiyor. Yani şunu artık devlet anlamalı: Baskı, inkar ve zulüm ile gidilecek bir yol kalmamıştır, imkan kalmamıştır. Kürtler bu politikaya karşı direnecekler, bu politikayı kabul etmeyecekler."

BU CEZA VE TEHDİTLERDEN VAZGEÇİLSİN

HPG'liler ile heyetin karşılaşmasının ardından bir takım hakarete varan değerlendirmelerin yapıldığını söyleyen Tuğluk, "Hakaret edici bir takım değerlendirmeler var. Orada ki buluşmaya ilişkin. Bence herkes gerilla ile buluşmalı ve dinlemeli. Ve şuna inanıyorum orada görecekler, çözüme dair barışa dair şey oradan çıkacak. Siz orayı inkar ederek sorunun çözemezsiniz. 30 yıldır bunu yaptınız ve bu sorunu çözmedi. Dolayısı ile bire barış ve çözüm isteniyorsa bu gerçeklikle yüzleşmek gerekiyor, inkar etmek, yok saymak mümkün değildir. Bir diğer nokta hakkımızda soruşturmalar başlatıldı. Zaten attığımız her adım, söylediğimiz her için dava açılıyor. Özel yetkili mahkemeler adı altında ortaya çıkan ve Kürtlerin başında bir sopa gibi onun demokratik iradesini kırmak üzere kullanılan ve son derece siyasallaşmış mahkemeler var. Adına mahkeme dememek lazım, aslında bir savaş örgütü mahkemesi gibi çalışıyorlar. İşte bizi yargılayacaklarmış ya buyursunlar yapsınlar gerçekten de. Yani istedikleri kadar soruşturma açabilirler. Bu tür tehditlerden korkacak insanlar değiliz. Bizim bir mücadeleye inancımız var, bizim bir irademiz var, bizim bir halkımız var, halkımızın onurlu bir mücadelesi var. Biz onun gerekliliklerini yapmaya devam edeceğiz. Biz halkımızın değerlerini ve gerçeklerini savunmaya devam edeceğiz. Yani bu ceza tehditlerinden de vazgeçsinler" şeklinde konuştu. 

NAİM ŞAHİN, HALKIN İÇİNE GİTME HAKKINA SAHİP DEĞİLDİR

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in Hakkari ziyaretini değerlendiren Tuğluk, "Şimdi siz Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak bu halka hakaret edeceksiniz, bu halka saygısızlık edeceksiniz, bu halkın bütün değerlerine saldıracaksınız, bu halkı küçümseyeceksiniz ve diyeceksiniz ki 'yöntem bunları yok etmektir, ortadan kaldırmaktır' ve böyle bir politika izleyeceksiniz topluma karşı, ondan sonrada çıkıp o halkın karşısına onları ziyaret etme adı altında oralara gideceksiniz. İnsanda biraz utanma olur gerçekten. İdris Naim Şahin, bu halkın içine gitme hakkına sahip değildir. Önce halkımıza yaptığı bu hakaretten vazgeçmelidir. Ve bu halktan özür dilemek zorundadır. Yani orada şimdi halkın tepkisi ile karşılaşınca apar topar bir yerlere sığınmak zorunda kaldı. Tabi ki siz bu halka bu kadar hakaret ederseniz bu halkta bir tepki verecektir size. Bu halk bunları kabul eden bir halk değildir ki. Bu halk onuruna düşkün bir halktır. İdris Naim Şahin'de bunu çok iyi biliyor gidişinin bir nedeni de provokasyon yaratmaktır, kesinlikle oraya bir provokasyon yaratmak için gitmiştir" dedi.

Kışanak: Arınç şuurunu yitirmiş

Amed - Şemdinli İlçesi'nde HPG'lilerle karşılaşan BDP ve DTK'lilere yönelik hükümet yetkililerinden gelen ve hakaret boyutuna varan açıklamalara tepki gösteren DTK ve BDP Eş Başkanları, "Şemdinli, Türkiye'nin gerçeğidir" dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözlerine sert tepki gösteren BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, “Gerçekten de bunlar şuurlarını yitirmişler. Din ticaretini bıraktılar kan siyasetine başladılar” dedi. 

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk ile BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Şemdinli'de HPG gerillaları ile karşılaşmalarına ilişkin devlet yetkililer tarafından yapılan açıklamalara dikkat çekmek için basın toplantısı düzenledi. Düzenlenen toplantıya BDP'li milletvekilleri Nursel Aydoğan ile Emine Ayna, BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt ile BDP'li yöneticilker katıldı. Toplantıda ilk konuşan Kışanak, artan çatışmalara dikkat çekerek, "Tüm dünya kamuoyu ve Türkiye kamuoyu az da olsa biliyor. Bir ayı aşkındır çok yoğun bir savaş yaşanıyor. Son 30 yıldır yaşadığımız savaş ve çatışma durumundan daha fazla karşı karşıya kaldığımızı herkes biliyor. Fakat bu konuda hükümet hala ısrarlı, kamuoyunu, duyarlı insanları susturmaya, medyayı susturmaya çalışıyor" dedi. Hükümet yetkililerin herkesi tehdit ettiğini söyleyen Kışanak, yaşanılanların 90'lı yılları hatırlattığını belirterek, "O dönemde medya, basın tehdit edildi, korkutuldu. Zorla bir kampta yer almaya bir savaşın gerçeğini gizlemeye zorlandı. Köylerin yakıldığını, faili meçhullerin yaşandığını medya biliyordu ama yazmıyordu. Yazanlar ise çarpıtarak 'bunu örgüt yaptı' diye yazmak zorunda kalıyordu. Ama 10 yıl geçti, ülkede binlerce insan yaşamını yitirdi, 4 bini aşkın köy yakıldı, 5 milyona yakın insan yerinden yurdunda edildi. Ondan sonra şimdi kısmi de olsa 90'lı yıllarda yanlış yapıldı diye bir tartışma var" dedi.

HÜKÜMET, MEDYA VE AYDINLAR GERÇEKLERE GÖZLERİNİ AÇMALI

Hakkari'ye gittikleri zaman medyanın ilk defa oraya girebildiğine dikkat çeken Kışanak, "Oradaki gerçeği gördü. Orada atılan toplardan bombardımandan dolayı evlerin duvarlarının çatladığını gördü. Evlerin duvarlarında panzerlerden atılan, helikopterlerden atılan ağır silahların mermi izlerini gördü. Orada bu yoğun saldırılar altında insanların ne kadar tedirgin olduğunu gördü. Yanmış, yıkılmış bağ bahçe gördü, ormanlar gördü, top atışlarından dolayı kulağı sağır olan çocukları gördü. Yine orada Şemdinli'nin çıkışında tanklarla en yüksek teknolojiyle donatılmış askerlerle özel timlerle kurulmuş şehir çıkışındaki barikatlar gördü ve barikattan birkaç kilometre ötede gerillanın olduğunu gördü. Ancak bunlar bu gün Türkiye'de konuşulmuyor. Bu gerçeğin tartışılması gerekir, gerçeğin ta kendisi budur. Buna gözlerinizi kapatarak bir görüntüyle siyasi malzeme elde etmiş gibi uğraşırsanız ve görüntüyü anlamaktan uzak bir anlayış içerisinde olursanız bu ülkeye yazık edersiniz. AKP hükümetinin, Türkiye kamuoyunun, medyanın, aydınların, demokrat insanların, barış isteyen insanların, bu gerçeklere gözün açması gerekir" diye kaydetti. 

ŞEMDİNLİ TÜRKİYE’NİN GERÇEĞİDİR

Köyün hemen 2 kilometre ötesinde top atışlarının yapıldığını belirten Kışanak, "Bir gün önce o köylerin bağları bahçeleri yakılmıştı ve o sabahta hala çatışma sürüyordu. Bu gerçeği görmeyen, bunu konuşmayan, bunu tartışmayan bir Türkiye kaybeder. Ve o karakolda medyanın bugün her can kayıplarında üzerinde çokça durdurduğu ileri teknoloji ile donatılmış bir karakol. Ama 2 kilometre ötesindeki çatışmayı önlemeyen bir karakol. Adeta sığınak gibi yapılmış, yerin altına yapılmış bir karakol. Ama 2 kilometre ötesinde gerilla var. Türkiye bu gerçeği görmek zorunda. Bizim o gün Şemdinli'den köylere giderken gördüğümüz, karşılaştığımız, Türkiye'nin gerçeği ve realitesidir. Türkiye bu gerçeği görmeli bu realiteyi kabul etmeli. Bu gerçeği ve realiteyi tartışmalı. Çözüm zihniyetiyle tartışarak bu ülkede çatışma gerçeğini ortadan kaldıracak halklarımızın kardeşlik içerisinde, eşitlik içerisinde yaşamasını sağlamalı ve böyle bir ortama ihtiyacı var. Orda ortaya çıkan bu görüntünün sadece ve sadece bir parçasını siyaset malzemesi yapmak için, milliyetçiliği tırmandırmak için partimize, bizlere yönelik saldırılara teşvik etmek için kullanan bir iktidar var. Biz geldikten sonra o gerçek orada devam etti. İdris Naim Şahin'in Hakkari'de yaşadıklarını bütün sansürlere rağmen bütün dünya biliyor. Tüm Türkiye biliyor" şeklinde konuştu.

YOL KONTROLÜ OLDUĞUNU BİLMİYORDUK

BDP ve DTK, siyasi parti temsilcileri ile oluşturulan güçlü bir heyetle hakikatin peşinde gittiklerini dile getiren Kışanak, "Her şeye rağmen bu gerçeği görebilmek ve bu gerçeği kamuoyuna gösterebilmek ve buradan bir çözüm çıkarmak istiyoruz. Hükümetin yaptığı gibi bir kışkırtma değil, biz bir çözüm çıkarmak istiyoruz. Medya o gün bizimle birlikteydi. Orada bulunan medya korkmazsa, kaygılanmazsa, taraflı davranmazsa, izlenimlerini bütün çıplaklığıyla anlatsa, gerçek ortaya çıkacaktır. Gerçek şudur arkadaşlar; biz köylerde sivil halkın yaşadıklarını ve çatışma bölgesinde yaşananları görmek üzere gittik. Ancak sık sık herkesin de duyduğu gibi gerillalarının kimlik kontrolünün yaptığı bir bölgeye gittiğimiz biliniyor. Fakat bizim böyle bir gerçekle karşılaşıp karşılaşmayacağımızı bilmiyorduk. Hatta bir parça belki biz gittiğimiz için, belki medya orada olduğu için görülmeyecekler zannediyorduk. Fakat gördük ki onların böyle bir kaygısı da yok. Medyadan, kamuoyundan gözlerden ırak olma gibi bir kaygıları yok. Değerli arkadaşlar orada ki basın mensupları ne olduğunu çok iyi biliyor. Yaklaşık olarak 100 araçlık bir konvoyduk. Ve bizim önümüzde milletvekillerinin olduğu araçların önünde 25-30 belki de 40 araç vardı. Araçlar birden arka arkaya durmaya başlayınca biz önde ki araçlardan birinin kaza yaptığını ve bu yüzden kaza yaptığını zannettik. İndik ta araçların önüne gidene kadar ne olduğunu anlamadık. Fakat biz oraya gidene kadar yaklaşık 10-15 dakika sürdü" ifadesinde bulundu.

DÜŞMANLAŞTIRARAK BU İŞİN İÇERİSİNDEN ÇIKILAMAZ

Yolun kesildiği alana gittikleri an HPG'liler ile halk arasında bir mücadelenin olduğunu gördüklerini söyleyen Kışanak, "Bu mücadele neyin mücadelesi biliyor musunuz? Gerilla kendisinin resmi prosedürünün gereği bir yol kesme eylemi yapmak istiyor, insanları kendisinden ayırarak karşıya geçirmek istiyor ve onlara propaganda yapmak istiyor, ama insanlar öyle bir duygu seli içerisindeler ki onların bu resmiyeti kurmasına bile izin vermediler. Açıkçası orası bir gerilla kontrol noktasıydı. Orada bir kontrol istemişlerdi. Ancak bu kontrolü kuramadılar. Orada duygular hakim oldu, orada insanlar analar, halk, bizler hepimiz bir duygu seli yaşadık. Herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Orada ki medya da bunu biliyor. Orada medyaya konuşma yapan gerillanın 10-15 dakika insanları karşıya ayırıp 'geçin size hitaben bir konuşma yapacağız' dediğini ama böyle bir ayrıştırmanın yaratılamadığını gördüler. Değerli arkadaşlar bizler bu halkın temsilcileri olarak Kürt sorunun çözülmesi noktasında sorumluluk ve misyon üstlenmiş kişiler olarak bu ülkenin bütün değerlerine saygı göstererek bu sorunun çözebileceğimize inanıyoruz. Düşmanlaştırarak, karşıtlaştırarak bu işin içerisinden çıkılamaz. Ama hükümet ne yapıyor buradan bir düşman siyaseti çıkarmaya çalışıyor" diye kaydetti. 

ARINÇ ŞUURUNU YİTİRMİŞ, 

AKP hükümetinde yer alan bir bakanın şuurunu yitirdiğini ifade eden Kışanak, "Değerli arkadaşlar bu hükümetin bir bakanı şuuru yitirmişçesine şu sözü kullanabiliyor, 'Kaça aldıysak ona satarız.' Tüccarlar böyle söylüyormuş. 'Bu ülkeyi şu kadar kan dökerek kurduk, ancak o kadar kan dökerek veririz' diyor. Gerçekten de bunlar şuurlarını yitirmişler. Din ticaretini bıraktılar kan siyasetine başladılar. Böyle bir mantık olabilir mi? Bir ülkenin hükümetinin bakanı ülkeyi kanla satmaktan bahsediyor. Bu nasıl bir zihniyettir. Siz bu ülkeyi kanla satışa çıkarırsanız alıcısı çok olur. Irak'ın, Suriye'nin, Afganistan'ın nasıl kan gölüne döndüğünü herkes biliyor. Bunlar akıllarını, merhametlerini vicdanlarını duygularını her şeylerini yitirmiş durumdalar. Tüm Türkiye halkının bunlara bir dur demesi 'Biz düşman değiliz kardeşiz' demesi gerekiyor. 'Dağda ki gerilla da bu halkın çocuğudur' demesi gerekiyor. Daha kaç kişi ölecek? Sayın Arınç çık açıkla, bedeli ne, kaç bin can, yetmedi mi? Bugün yetmedi mi sizin gibi vampirler yüz bin mi can istiyor? Bu nasıl bir mantık? Bir nasıl bir vicdan?" dedi. 

DAĞDAKİ GENÇLER KÜRT HALKININ EVLATLARIDIR

Bazı yetkililerin halkı kendilerine karşı kışkırttığını ifade eden Kışanak, "Halkı bize karşı kışkırtıyorlar, linçlere teşvik ediyorlar, gittiğimiz her yerde millet bize hesap soracakmış. Ben Türkiye'nin her yerine gidiyorum. Hiç kimseden böyle bir tepki ile karşılaşmıyorum" dedi. Dağda bulunan PKK'lilerin Kürt halkının çocuklarının olduğuna dikkat çeken Kışanak, "Dağlardaki gençler Kürt halkının evlatlarıdır, yakınlarımızdır, eşimiz, dostumuzdur, akrabamızdır, kapı komşumuzdur, köylümüzdür, bizim çocuklarımızdır. Kimse bize onlara terörist muamelesi yapmamızı dayatamaz. Bu dünyadaki en büyük zulümdür. Bir halka kendi çocuklarına zorla terörist diyeceksin dayatması dünyanın en büyük zulmüdür" dedi.

Konuşmasının bitiminin ardından bir basın mensubunun "Orada duygu seli yaşadık, nasıl duygular yaşadığınızdan bahseder misiniz?" sorusuna Kışanak şöyle cevap verdi: "Çok karmaşık duygular bunlar arkadaşlar, benim de siyaset yoluyla kalemimle, sözümle, eylemimle, mücadelesini verdiğim bir halkın özgürlük mücadelesi için ölümü göze almış, eline silah almış kişilerle karşılaşmak çok farklı duygular yaşamamıza neden oldu. İsterdik ki bu ülkede Kürt halkının demokratik haklarını kazanabilmesini demokratik yol ve yöntemlerle mümkün olsaydı. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu ülkede demokratik yollarda hakkını aramak isteyen, mücadele etmek isteyen herkesin karşısına statükocu devlet anlayışı çıkıyor. Zulüm, işkence, gözaltı, tutuklama, Amed zindanları çıkıyor" dedi.

Helsinborg'de 15 Ağustos ve bayram kutlaması

Helsinborg - İsveç’in Helsinborg ilinde Frutorp Parkında bir araya gelen Kürdistanlılar hem bayramlaştılar, hem de 15 Ağustos Atılımı’nın 28. yıldönümünü kutladılar.

Kutlama sırasında Halk Meclisi adına yapılan konuşmada 15 Ağustos’un Kürt halkı için önemine değinildi ve bugünün bir halkı, genci, yaşlısı, kadın ve çocuğuyla etkileyen ve süreç içinde ayağa kaldıran bir gün olduğu vurgulandı. 

PKK lideriAbdullah Öcalan’a yönelik tecride dikkat de çekilerek, uluslararası hukuk kurarlarına ve Türkiye’deki yasalara aykırı olan tecrit kınanırken, Öcalan’ın serbest bırakılması talep edildi. 

Etkinlikte kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla bildiriler de dağıtıldı. Batı ve Kuzey Kürdistan’da (Kürdistan’ın Suriye ve Türkiye’deki parçaları) son gelişmelerin ele alındığı bildiride 15 Ağustos 1984 günü atılan kurşunların ve başlatılan direnişin başta Kürt halkı olmak üzere Ortafoğu’nun ezilen halkları için bir umut ışığı olduğu belirtildi. 

15 Ağustos’un on yılllardır baskı altında tutulan, dili yasaklanan, kimliği inkar edilen Kürt halkının yeniden dirilişini temsil ettiği vurgulanan bildiride Türk devleti ve AKP İktidarının tüm baskı, saldırı, tutuklama, işkence ve katliamlarına rağmen direnişin artan bir ivmeyle sürdüğüne dikkat çekildi. 

Batı Kürdistan halkının ayağa kalkarak kent yönetimlerini ele geçirmesini selamlayan sloganlar atan Kürtler, şarkılar ve marşlar eşliğinde halaylar çekerek ektinliklerine son verdiler.

Eşbaşkanlar yarın Roboski'de olacak

ŞIRNAK - 34 kişinin katledildiği Roboski'de adalet nöbeti sürüyor. DTK eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile BDP eşbaşkanı Gültan Kışanak da yarın adalet nöbetine katılacak.

Şırnak'ın Uludere İlçesi'ne bağlı Roboski köyünde katledilen 34 kişi için Gülyazı (Böceh) Köyü'ndeki mezarlıkta kurulan nöbet çadırı ziyaretçi akınına uğruyor. 2 gün daha devam edecek olan nöbet eylemine yarın DTK ve BDP eşbaşkanları da katılacak. 

DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un yanısıra, BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak da Roboski halkına destek için yarın nöbet çadırında olacak. 

Tehdit edilen Mezarcı'dan suç duyurusu

Malatya - Politik ve mezhepsel kimliği nedeniyle tehdit edilip Malatya'yı terk etmesi istenen ESP üyesi Celal Mezarcı, savcılığa suç duyurusunda bulundu, "kendisinin ve ailesinin can güvenliği sağlanması"nı istedi.

Evinin önündeki arabasının üzerine "Alevi'ye ölüm" yazılmasının ardından dün gece de evinin önüne tehdit mektubu bırakılan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyesi Celal Mezarcı, Malatya Doğanşehir Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

Dün gece Bağlarbaşı Mahallesi'ndeki evinin önüne tehdit mektubu bırakıldığını ve 0 416 214 82 52 numaralı telefondan aranarak "Bahçe kapısına mektup bıraktım, o mektubu alabilir misin?" denildiğini aktaran Mezarcı, suç duyurusunda şu görüşlere yer verdi: "Bu kişileri tanımıyorum kim oldukları hakkında bilgim olmayıp hiç kimseyle de herhangi bir husumetim yoktur. Tehdit mektubu ekte sunulmuş olup, can güvenliğimin sağlanması ve olası herhangi bir olayda mahsul değilim. Benim ve ailemin can güvenliğinin sağlanmasını istiyorum."

Şemdinli'de gerillalar halkla bayramlaştı

HAKKARİ - Şemdinli İlçesi'ne bağlı Derecik (Rubarok) Beldesi yolunda, yol kontrolü yapan HPG gerillaları halkla bayramlaştı.

Hakkari'nin Şemdinli İlçesi'ne bağlı Bağlar (Nehri) Köyü, Çem (Navrezan) ve Rüzgarlı (Rübünüs) mezraları arasında 23 Temmuz'dan bu yana gerilla denetimi sürüyor. HPG gerillaları Bağlar Köyü'ne bağlı Zorgeçit (Gerget) mezrası yol ayrımında araçları durdurarak kimlik kontrolü yaptı. Ramazan Bayramını kutlayan gerillalar, halkla uzun süre sohbet ettikten sonra yolu trafiğe açtı.

Askerler birbirini vurdu: 2 ölü

Behdinan - HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde 18 Ağustos günü askerler arasında çatışma çıktığını ve 2 askerin öldüğünü bildirdi. 

Olayın 18 Ağustos günü Şırnak’ın (Şirnex) Beytüşşebap (Elkê) ilçesine bağlı Guanusê ve Bilbese köyleri arasında yaşandığını ifade eden HPG-BİM, operasyona çıkan Türk ordusunun iki birliğine bağlı askerler arasında yaşanan çatışmada 2 askerin olduğunu bildirdi. Türk yetkililer olaya ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı. 

'Kadın cinayetlerine kurban olmak istemiyorum'

HEZIL ROJDA /ANKARA - Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine her gün bir yenisi eklenirken, kadınların birçoğu maruz kaldıkları şiddet karşısında nelere başvuracağının bilincinde değil. 8 yıl önce evlendiği eşi tarafından tecavüze uğrayan ve ölümle tehdit edilen 22 yaşındaki S.A, gördüğü şiddete dayanamayarak eşinden ayrıldı. Kadın cinayetlerine kurban olmak istemediğini söyleyen S.A, kadın sığınma evine teslim edildi.

Evde, işte, sokakta yaşamın her alanında kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hız kesmiyor. Türkiye’de en yaygın durumda olan aile içi şiddetten sadece kadınlar değil, çocuklar da zarar görüyor. Şiddete karşı mücadelede kadınların bilinçlenmesi ise çok önemli. Kadınların birçoğu ne yapacaklarını bilemediği için şiddete boyun eğiyor. Kadın cinayetlerinin birçoğu ise, maruz kaldığı şiddetten kaçan kadının bu defa ailenin psikolojik şiddetine maruz kalarak eve geri dönmesi ve 'adalet' sisteminin kadını korumaması sonucu gerçekleşiyor. 

ÖMÜRLÜK TUTSAK KOCASININ TECAVÜZÜNE UĞRADI

Erzurumlu bir ailenin çocuğu olan S. A, 13 yaşında aile şiddetinden kaçarak Emrah A. ile evlendi. Ancak şiddet burada da peşini bırakmadı, 8 yıl süren evliliği S.A'nın yaşamını kabusa çevirdi. Eşi tarafından tecavüze uğrayan, ömürlük bir tutsak gibi eve kapatılan 22 yaşındaki S.A'nın biri 6, diğeri 3 yaşında iki çocuğu var. Yıllarca ailelerin araya girmesi ile iki çocuğu için maruz kaldığı şiddete boyun eğen genç kadın, son olarak 18 Ağustos günü maruz kaldığı şiddet ve ölüm tehdidi karşısında evden kaçtı.

Ramazan Bayramı arifesinde balkonda esrar yetiştiren kocasının istediği toprağı getirmediği için eşi tarafından şiddete maruz kalan, ölümle tehdit edilen ve kocasının elinden kurtularak kaçan S.A, sokakta rastladığı polis ekipleri tarafından Akdere Polis Merkezi’ne getirildi. Ancak polislerin ilgisizliği karşısında karakoldan ayrıldı, sokaktan geçen bir kadından yardım istedi.

'MÜNEVVER KARABULUT GİBİ OLURSUN' TEHDİDİ

8 yıldır şiddete uğrayan S.A, yaşadıklarından ailesini sorumlu tutuyor. Gözyaşları içinde yaşadıklarını bize şöyle anlatıyor: 

“En büyük suçlu ailem. Hep baskı ve şiddet gördüm ailemden. O kadar istememe rağmen okutmadılar, ilkokul dördüncü sınıftan ‘kız çocuğu bu kadar okur mu?’ diye aldılar. Onlardan kurtulmak için 13 yaşında eşimle kaçtım. Ama yağmurdan kaçarken doluya tutuldum. 8 yıldır eşim tarafından sürekli olarak bir bahane ile şiddete maruz kalıyorum. Bir defasında telefonla boynuma vurdu, sırtıma kadar kanlar aktı. Keserle suratıma vurdu, dudağım yarıldı. Son olarak işte ağzım yüzüm yine kan içinde kaldı. Ben hayatım boyunca hep korkuyla yaşadım. Ondan habersiz çöp atmaya çıkamıyordum, görecek yine dövecek diye. Eşim bana Münevver Karabulut’u örnek gösteriyordu, ‘ben de bir gün seni böyle kesip çöp kutusuna atacağım’ diyordu. Ben bu cinayetlere kurban olmak istemiyorum.”

BEN ARTIK ONUNLA YAŞAMAK İSTEMİYORUM

Eşinin iki aydır kendisini ailesiyle de görüştürmediğini ve dışarı çıkmasına izin vermediğini anlatan genç kadın 18 Ağustos günü yaşadıklarını ise, “Evde esrar yetiştiriyor, benim biri 3 diğeri 6 yaşında iki çocuğum var. Tutuyor ‘ben psikopatım’ diyerek kendini kesiyor. Ben artık onunla yaşamak istemiyorum. Çocuklarım da etkileniyor onun davranışlarından. Esrar için toprak istedi, getirmedim diye beni yumrukladı. Sonra ‘senin sonun geldi’ diyerek beni odaya çekmeye çalıştı. Elinden kaçtım, yolda polis arabası görüp yardım istedim. Akdere polis karakoluna getirdiler. Ancak orada da ilgilenen olmadı polisler beni dışarı oturttu ‘sen bekle biz yemek yiyelim sonra bakarız’ dediler. Bekledim bekledim kimse bir şey demeyince çıktım. Polisler nereye gidiyorsun? diye bile sormadı. Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Sonra yolda bir kadından telefonunu kullanıp kullanamayacağımı sordum. Kadın benimle ilgilendi, aldı evine götürdü. Sonra kalabileceğim güvenli bir yere götürdü beni, gece orada kaldım. Bana yardımcı olmak için ellerinden geleni yaptılar” diye özetledi.

FUHUŞA ZORLANDI

Emrah A’nın daha önce kendi teyzesinin kızını taciz ettiği için cezaevinde kaldığını da dile getiren S.A, eşinin kendisini fuhuşa zorladığını da dile getirdi. “Eşim, daha önce İzmir’de kadın ticareti de yapıyordu. Sonra bir arkadaşı ile ters düştü. Eşim bana bile teklif etti. Bir defasında bir arkadaşını getirdi eve, bana iş bulacakmış. Adam gittikten sonra yine benimle ‘Sen adama niye kırıtmıyorsun?’ diyerek kavga etmeye başladı” diye belirtti.

Yıllardır maruz kaldığı şiddetin yanı sıra ilk defa bayramı çocuklarından ayrı geçirmenin acısını duyan S.A, bir daha o hayata dönmek istemediğini ve eşinden tamamen kurtulmak istediğini söylüyor. Hiçbir kadın ne sebeple olursa olsun şiddeti hak etmiyor. Her gün haberlerde görüyoruz, her gün kadına şiddet, kadın cinayeti. Ben kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum” diyor...

KADIN SIĞINMA EVİNE TESLİM EDİLDİ

Sokakta karşılaştığı ve bir gece misafir eden kadının Kadın Vakfı gönüllülerine danışması ile S.A, 19 Ağustos akşamı Akdere Polis Merkezi’ne götürülerek tutanak tutulması ardından sığınma evine teslim edildi. 

S. A şiddete maruz kalan kadınlardan yalnızca biri. Dün yine Ankara’nın Mamak’a bağlı Akdere semtinde bir kadın gördüğü şiddet karşısında iki çocuğunu da yanına alarak evi terketti. 

Yüksekova'daki patlamada yaralanan Uzman Çavuş öldü

Urfa - Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde Cumartesi günü yaşanan patlamada yaralanarak Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne kaldırılan Uzman Çavuş Mustafa Çifti, tedavi gördüğü hastanede öldü. 

Alınan bilgilere göre, Yüksekova ilçesinde önceki gün yaşanan patlamada yaralanan 3 askerden Uzman Çavuş Mustafa Çiftçi, tedavi gördüğü Ankara Gülhane Askeri Tap Akademisi'nde öldü. Çiftçi'nin cenazesi memleketi Urfa'da düzenlenen törenle toprağa verildi.

HPG: Şırnak'ta 8 asker ve 3 polis öldürüldü

Behdinan - Hakkari’nin Şemdinli ve Yüksekova hattındaki denetimini sürdüren HPG gerillalarının Şırnak’ta düzenlediği eylemlerde 8 asker ve 3 polisin öldürüldüğü bildirildi. 

Kürdistan’da yaşanan çatışma ve gerilla eylemler hakkında günlük açıklamalarla gelişmeleri kamuoyuna duyuran HPG Basın-İrtibat Merkezi (HPG-BİM), 18 ve 19 Ağustos günü Şırnak’ta (Şirnex) yaşanan çatışmaların ayrıntılarını açıkladı. 

HPG-BİM, Şırnak Emniyet müdürlüğü ve Çakırsu tugayına yönelik 18 Ağustos günü gerillalar tarafından eşzamanlı eylemler gerçekleştirildiğini bildirdi. Emniyet müdürlüğünün nöbetçi kulübesinin tamamen imha edildiği eylemde 3 polisin öldürüldüğünü belirten HPG-BİM, tugay binasının tahrip olduğu ikinci eylemdeki ölü ve yaralı asker sayısının ise tespit edilemediğini kaydetti. 

Eylem ardından 19 Ağustos günü sabah saatlerinde Türk ordusunun Beroje kapısı adı verilen alanı tutmak için harekete geçtiği belirtilen açıklamada Türk ordu birlikleriyle HPG gerillaları arasında saat 14.00 sularında bir çatışma yaşandığı bilgisi verildi. Bu çatışmada ölü ve yaralı sayısının tespit edilemediği ifade edilirken, Türk ordusunun kobra helikopterlerle müdahale girişimine gerillaların karşılık vermesi üzerine helikopterlerin alandan uzaklaşmak zorunda kaldığı bildirildi. 

Türk ordusuna ait diğer bir kol askerin Meydane kapısını tutmak isterken, gerillaların bir eylemiyle karşılaştığı belirtildi. Saat 16.00 sularında gerçekleşen eylemde 8 askerin öldüğünü ifade eden HPG-BİM, Türk ordusunun ölü ve yaralılarını kobra helikopterler desteğindeki 4 skorsky helikopterle alandan uzaklaştırdığını kaydetti.

ŞEMDİNLİ VE YÜKSEKOVA’DA EYLEMLER

Hakkari’nin (Colemêrg) Şemdinli-Yüksekova (Şemzînan-Gever) hattındaki gerilla denetiminin devam ettiğini vurgulayan HPG-BİM, gerilla denetimindeki alanlarda 18-19 Ağustos günlerinde gerçekleştirilen eylemler ve ordu saldırıları hakkında şu bilgiler verildi:

“18 Ağustos günü Geliye Doskî alanında başlayan düşman operasyonu Sertêl mıntıkasına doğru genişleyerek devam etmektedir. Bu operasyon kapsamında 19 Ağustos günü saat 08.00 sularında Glord tepesinden Serengil ve Memişka alanlarına doğru harekete geçen düşman gücüne yönelik bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemde 1 asker öldürülmüştür. Düşman, ölü askerini 1 skorsky helikopterle alandan uzaklaştırmıştır. 

19 Ağustos günü saat 19.00 sularında gerillalarımız Şemdinli’ye bağlı Dûre karakoluna yönelik bir eylem gerçekleştirmiştir. Nöbetçi kulübesinin, nizamiye ve mevziilerin etkili bir şekilde vurulduğu ve karakol binasının alev aldığı eylemde tespit edilebilen 1 düşman askeri öldürülmüştür.”

ÇARÇELA DAĞI BOMBALANLI

Türk ordusunun savaş uçakları ve toplarla bombardımanlara devam ettiğinin belirtildiği açıklamada 19 Ağustos günü 16.00-17.00 saatleri arasında Çarçela dağına yönelik savaş uçaklarıyla, 17.00-22.00 saatleri arasında da obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlendiği belirtildi. Açıklamada ayrıca Şemdinli’ye bağlı Goste, Gare, Masiro alanları, Nirkola ve Hacıbeg suyu vadilerine yönelik de 19 Ağustos günü 17.30’dan bugün sabah saatlerine kadar aralıksız obüs ve havan toplarıyla bombardıman düzenlendiği belirtildi.

ANTEP’TE YOL KONTROLÜ

Kürdistan’da neredeyse her gün yol kontrolü yapan gerillaların bu kez Antep’in Islahiye ilçesinde yol kestikleri bildirildi. “19 Ağustos günü 11.30-13.30 saatleri arasında Antep’in Islahiye ilçesiyel Hınzır yaylası arasındaki yol üzerinde gerillalarımız tarafından bir yol kontrolü gerçekleştirilmiştir” denilen HPG-BİM açıklamasında durdurulan araçlarda kimlik kontrolü gerçekleştirildiği, halkın Ramazan bayramının kutlanarak süreç hakkında bilgilendirme yapıldığı kaydedildi. 

VAN VE MARDİN’DE EYLEMLER: 1 POLİS VE 1 ASKER ÖLDÜ 

Van’ın Edremit ilçesinde polis noktasına yönelik 17 Ağustos günü saat 22.20 sularında bir eylem gerçekleştirildiğinin ve 1 polisin öldürüldüğünün belirtildiği HPG-BİM açıklamasında 18 Ağustos günü saat 15.30 sularında da Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xırabe Alê karakoluna yönelik gerçekleştirilen eylemde 1 askerin öldüğü kaydedildi. 

DERSİM’DE PUSULAMA FALİYETLERİ

HPG-BİM, Dersim merkeze bağlı Hakis, Hıngırvan, Dokuzkaya Sırtları ve Harçik vadisine yönelik Türk ordusu tarafından 16 Ağustos günü başlatılan operasyon gücünün ağırlıklı bölümünün 19 Ağustos günü saat 19.00 sularında geri çekildiğini belirtti. Açıklamada Türk ordusunun gizli birliklerinin keşif ve pusulama faaliyetlerinin devam ettiği kaydedildi. 

BDP'li Belediye Başkanı yaşamını yitirdi

Amed - Diyarbakır merkeze bağlı Özekli Beldesi BDP'li Belediye Başkanı Ramazan Karacadağ, kanser tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. 

Alınan bilgilere göre, uzun süredir kanser tedavisi gören Özekli Belediye Başkanı Ramazan Karacadağ, bu sabah tedavi gördüğü hastanede yaşımını yitirdi.

İnsanlığın vurulduğu yer: Kortek

NİLAY EGELİ - "Bir insanın ölümüne neden olmak alemin ölümüne neden olmak gibidir. Türkiye bugün insanlığın vicdanı olarak dünyanın yitirdiği erdem ve faziletlerin rehberliğini yapan bir ülkedir. Emin olun ki bütün insanlık bize bakıyor Türkiye'ye bakıyor, herşeyimizle bütün dünyanın gündemindeyiz."

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu sözleri bundan bir yıl önce, 21 Ağustos akşamı katıldığı bir iftar yemeğinde sarfetti. Erdoğan'ın dediği gibi bütün insanlık o gün duyduğu haberle Türkiye'ye bakacaktı ancak gıpta ile değil öfkeyle; Türkiye bir kez daha gündeme gelecekti ama erdem ve faziletle değil, bir katliamla... Erdoğan'ın konuşmasından fazla değil, birkaç saat önce Türk savaş uçakları Güney Kürdistan'ın Kortek bölgesinde bir aileyi yok etti. Aralarında 7 aylık bir bebeğin de bulunduğu 7 sivil katledildi. 

Kürtlerin "Kimyasal Necdet" olarak adlandırdığı Necdet Özel'in Genelkurmay Başkanlığı'na getirilmesinden hemen sonra Türk devleti bildik bir yönteme yeniden başvuruyor, 'PKK'yi ortadan kaldırma' amacıyla Güney Kürdistan'a hava harekatları düzenliyordu. Genelkurmay hava saldırılarında 90-100 PKK militanının öldürüldüğünü iddia etse de, köyler bombalanıyor sivillerin can güvenliği tehdit ediliyordu. Saldırılarda bir ev yerle bir oldu, köylüler birkaç dakika öncesinde evden çıktıklarından şans eseri can kaybı yaşanmadı. 

BİR AİLE YOK OLDU

17 Ağustos 2011'de başlayan saldırılar, 5. gününde katliama dönüştü. Savaş uçakları, Kortek-Ranya yolu üzerindeki Bolê köyü yakınlarında sivillerin bulunduğu seyir halindeki aracı hedef aldı. 

Araçta bulunan 4'ü çocuk 7 sivil yaşamını yitirdi. Katliamda yaşamını yitirenlerin tümü aynı ailedendi:

Baba Hüseyin Mustafa, 

Anne Mêr Mam Kak, 

34 yaşındaki Rezan Hüseyin

11 yaşındaki çocuğu Zana Hüseyin

10 yaşındaki Oskar Hüseyin

4 yaşındaki Sonya Şemal

Ve 7 aylık bebek Solin

Kandil halkı, daha yaşamı tanıma şansına eremeyen 4 çocuk ile hamile olan Rezan Hüseyin Mustafa, anne Mer Haci Mam ile Hasan Mustafa'nın ancak parçalarını toplayarak toprağa verebildi. Cenaze törenine sadece Ranya'dan değil, Güney Kürdistan'ın her yerinden binlerce kişi katıldı. 

GÜNEY'DE İLK KEZ CANLI KALKAN EYLEMLERİ

Katliam büyük bir infiale neden oldu. Başta Güney Kürdistan olmak üzere Kürtlerin yaşadığı her yerde kitlesel protesto gösterileri düzenlendi. 

Türk devletinin gerilla ile halkı birbirinden koparma, bölgeyi insansızlaştırma planı burda da tutmadı. Güney Kürdistan halkı topraklarını terketmeyi reddettiği gibi, bir ilke imza atarak Medya Savunma Alanları'na Canlı Kalkan eylemini başlattı. 

Hewler, Süleymaniye, Kerkük, Maxmur, Zaxo, Germiyan ve daha birçok merkezden çoğunluğu gençlerden oluşan yüzlerce kişi askeri operasyonlara karşı bedenini siper etmek üzere yollara düştü. Canlı Kalkan eylemcileri birçok kez Güney Hükümeti'nin asayiş güçleri tarafından engellendi, şiddete maruz kalan gençler gözaltına alındı ancak yürüyüşlerinden vazgeçmedi. Eşzamanlı bir eylem de Kuzey Kürdistan'da başlatıldı. Barış Anneleri öncülüğünde 16 kentten onbinlerce kişi Habur Sınır Kapısına yürüyerek Hasan ailesinin acısını paylaştı. 

Halkın tepkisi üzerine Güney Kürdistan Parlamentosu da harekete geçti. Gerçekleşen olağanüstü oturumda Güney Kürdistan hükümetine "Türkiye’yi Lahey Adalet Divanı’na götür” çağrısında bulunuldu. Af Örgütü de, Türk yetkililerini olayla ilgili adil ve bağımsız bir soruşturma açmaya davet etti. 

ATALAY'IN KORTEK İTİRAFI

Türk devleti ise aradan geçen bir yıla rağmen katliamı üstlenmedi. AKP'li Beşir Atalay, Roboski katliamı ardından katıldığı bir programda "Ağustos'tan beri devam eden operasyonlarda Uludere'den önce bir tek hata oldu. O da Irak bölgesindeydi" diyerek katliamı itiraf etmiş oldu. 

Kürtler sözkonusu olduğunda her türlü katliamı, baskı ve şiddeti perdeleme gayretinde olan Türk medyasının Kortek Katliamı konusunda da tavrı ibretlikti. Taraf gazetesi işi,"PKK açıklayamazsa, o “ölümlerin” hesabı ona yazılır" demeye kadar vardırdı. 

Katliamın üzerinden bir yıl geçti, Türkiye hâlâ hava saldırıları ve operasyonlarla "çözüm" derdinde. Türk medyası susarak bu katliamların ortağı olmaya devam ediyor. Katliamla ilgili bir yıl önce yapılan açıklamalar ise suya yazılmış söz olmaktan öteye geçemedi. Ne Güney Kürdistan hükümeti, ne katliam yerinde inceleme yapan heyet, ne de uluslararası kurumlar olayın takipçisi olmadı. Hasan ailesinin Qeladize Kent Mahkemesi'ne yapmış oldukları başvuru da sonuçsuz kaldı. İnsanlık hala vurulduğu yerde, Kortek'te can çekişiyor...

Sürgü'de 'geliyorum' diyen linç girişimi

Malatya - Kısa bir süre önce arabasının üzerine "Alevilere ölüm" denilerek tehdit edilen Celal Mezarcı'ya bu kez "Seni ve aileni yakarız" diye biten tehdit mektubu gönderildi. El yazısıyla yazılan mektupta, "İstersen polise haber ver, aynı dakika haberim olur" ve "Biz de emir kuluyuz" sözleri dikkat çekiyor. Evli ailesine yönelik linç girişiminin ardından yaşanan tehditler, "Geliyorum" diyen yeni bir linç girişiminin habercisi gibi.

Malatya'nın Sürgü Beldesi'nde Celal Mezarcı ve ailesine yönelik tehditler sürüyor. Daha önce evinin önündeki arabasına "Alevilere ölüm" yazılan Mezarcı'ya bu kez tehdit mektubu gönderildi. 

Mektup, 19 Ağustos'u 20 Ağustos'a bağlayan gece saat 00.30 sıralarında evin önüne bırakıldı. Daha sonra 0 416 214 82 52 numaralı telefondan Celal Mezarcı'yı arayan faşistler, mektubu almasını istedi.

Söz konusu numara Adıyaman'da eski hastane yakınında ankesörlü telefonların bulunduğu bir işyerine ait. 

"Celal Mezarcı. 1980 doğumlu, Hüseyin oğlu" diye başlayan mektup şöyle: 

"Bu akşam sana geldik yok etmeye. Ama misafirlerin vardı. Senin çevirdiğin filmleri biliyoruz mağdura yardım adı altında. Ama Alevi-Sünni çatışması olmayacak. Çünkü sen öleceksin. Buralardan git, İstanbul'a geri dön. Yoksa seni, yaşlı anneni, abini, ablalarını tarihe gömeriz. İstersen polise haber ver, aynı dakika haberim olur. Hatta senden önce haberim olur ve sen ve ailen yaşamazsın. 

Bir de düğün hazırlığı yapıyorsunuz. O düğünü sana mezar ederiz. Senin gibi bir ite evlilik olmaz, düğünü iptal et ya da ertele. Adam olursan izin veririz, Yoksa düğün günü gazap gecen olur. Ailene yazık. Yoksa senin gibi hiç önemli değil ama ailene yazık. Git buradan, düğünü ertele. Yoksa ölürsün. Bu yazıyı okuduktan sonra dediklerimizi yap, yoksa seni ve aileni yakarız. 

Bunu basite alma, dediklerimi yapmadığımda uygulamalı göreceksin. Biz de emir kuluyuz. Bugünkü raporunda evde yok diyeceğiz. Ama öbür sefer seni ve aileni yakarız." 

Mezarcı'nın 4 gün önce de Bağlarbaşı Mahallesi'ndeki evinin önünde bulunan arabasının üzerine "Alevi ölsün. Ölüm. Sürgülü" yazıldı. 

Sürgü, geçtiğimiz günlerde de Evli ailesine yönelik linç girişimlerine maruz kalmıştı.

İşçiler iki bayramdır göçük altında, aileler buruk ve tepkili

Meliha Gündüz-ANF/ MARAŞ - Maraş’ın Afşin ilçesindeki Çöllolar kömür havzasında Şubat 2011’de meydana gelen göçük altında kalan 9 işçinin cenazesi iki bayramdır çıkarılmadı. Aileler bu bayrama da buruk girdi. Yetkililer işçileri unuturken, ailelere 100 bin lira sus payı veren şirket ise, kaza sonrası işçi yakınlarını önce işe aldı, ancak olay kamuoyunun gündeminde düşünce işten çıkardı. 

10 Şubat 2011’de Maraş’ın Afşin ilçesinde meydana gelen büyük göçükte hayatını kaybeden Jeoloji Mühendisi Halil Tatlı, Maden Mühendisi Nail Yılmaz ile işçiler Hacı Mehmet İpek, Muhsin Koşan, Kemal Elmas, Cuma Yıldırım, Adnan Demir, Tuğran Gökhan ve Aydoğan Polat adlı işçilerin cenazeleri 1,5 yıldır çıkarılmadı. Aileleri devlet tarafından unutuldu, şirket tarafından ikinci kez mağdur edildi. 

İşçi kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sırada olan Türk devleti, göçük olayıyla ilgili gayrı ciddi bir dava açtı. Çöllolar Kömür Sahasını işleten Park Teknik A.Ş.'den 9, Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) Kontrol Teşkilatı'nda görev yapan 14 kişi, 'bilinçli taksirle birden çok kimsenin ölümüne sebebiyet vermek' suçundan 23 Ekim 2012 tarihinden itibaren yargılanmaya başlayacak. 23 kişi hakkında 2 şer yıldan 15 yıla varan hapis cezaları isteyen savcılık şüphelilerin tutuklu yargılanmasını da talep etmedi.

Maden İş Sendikası Maraş Şube Başkanı Adil Bölükbaşı, işçilerin halen göçük altında olduğuna dikkat çekerek, devletin ve şirketin çok duyarsız yaklaştığını söyledi. Dünyanın hiçbir yerinde insanların aylar boyunca toprağın altında kalmadığını ifade eden Bölükbaşı, devlet yetkililerin olayın ilk olduğu zamanlarda çeşitli vaatlerde bulunduklarını ama hiçbirisini yerine getirmediklerini kaydetti.

ŞİRKET SUS PAYI İLE İŞE ALDI, SONRA DA İŞTEN ATTI

Ailelere 100 bin lira sus payı veren şirket göçükte hayatını kaybeden işçilerin ailelerini kaza sonrası işe aldı ve olay kamuoyunun gündeminde düşünce işten çıkardı. Devletin cenazeleri 1,5 yıl bir süre geçmesine rağmen çıkartmamasına gösteren aileler devletin kendilerini unuttuğunu ve cenazeler için bir şey yapmadığını belirterek, sorumluların halen cezalandırılmadığını söyledi. 

Göçük altında hayatını kaybeden Aydoğan Polat’ın eşi Gülten Polat ,”Eşimsiz bayramı buruk kutlayacağız. Herkes bayrama sevinçli girecekken ama biz ne yazık ki acılı hüzünlü gireceğiz. O kadar başvuru yapmamıza rağmen ne devlet ne de firma cesetlerimizi çıkartmadı. Çocuklarım sürekli ağlıyorlar çocukları göçük’e getiriyoruz oysa cesedi çıkartılsaydı mezarı olsaydı mezarı başında ağlasaydık daha iyi olurdu” diye konuştu.

ÇOCUĞUNA EŞİNİN İSMİNİ KOYDU

Göçük altında kalan Turan Gökan’ın eşi Leman Gökan,”Çok üzgünüz. Acımız halen ilk günkü gibi. Söyleyecek söz bulamıyoruz. Eşim vefat ettikten 10 gün sonra bir oğlum oldu. Onun ismini de eşimin ismini koyduk. Eşim çocuğumu görmeden hayatını kaybetti. Bu cenazeler istenseydi şimdiye kadar çıkartılabilinirdi, bilinçli çıkartmıyorlar. Bugünkü teknolojiyle çok rahat çıkartılır” dedi.

Leman Gökhan, “Ben Afşin ilçesinde oturuyorum ama göçük yeri Çöllolar’da ve bize 15 kilometre uzak ama cesedini alabilseydik kendi mezarımıza koyardık ve istediğimiz zaman gidip ağlardık, üzerine kuran okurduk” diye ekledi. 

ÇADIRI DA LÜTUF OLARAK SUNUYORLAR

“Oğlumun hayatını kaybettiğini halen kabullenemiyorum, sanki Her gün eve gelecekmiş gibi kapıda onu bekliyorum” diyen İşçi Cuma Yıldırım’ın Elbistan’da yaşayan acılı annesi Şenel Yıldırım, şöyle devam etti: “Geceleri uyuyamıyorum. Devlet ve şirket şimdiye kadar bize cenazesini vermedi. Ciddi anlamda arama yapmadı. Çok duyarsız yaklaştı. Bize izin verselerdi biz ellerimizle kazarak çıkarırdık evlatlarımızı. Bir kemikte olsa mezarı olsaydı gider mezar başına ağlardık teselli olurduk. Bir şey yapmayan devlet bu bayramda göçükte çadır açacak. Bizler için bunu dahi lütuf olarak sunuyorlar sanki çok şey yapmışlar.”

CENAZELER NEDEN ÇIKARILMIYOR, ANLAMIYORUZ

Göçüğün diğer bir kurbanı olan Adnan Demir’in Afşin’in köyünde yaşayan eşi Fatma Demir, devlet yetkililerinin kendilerine başsağlığına dahi gelmediğini söyledi. Demir, “1,5 yıl oldu ama cesetlerimize halen ulaşamadık. Devlet olay ilk olduğunda gelip bizi ziyaret etti aradı sordu ama sonra bizi sahipsiz bıraktı. Şimdi 5 çocuğum babasız yaşıyor. Perişan olduk yaşayan çeken bilir. Devlet isteseydi cesetleri çıkartabilirdi ama çıkartmıyor. Bunu anlayabilmiş değiliz. Devlet ve firma bize ceset araması yapıyoruz ama resmen yalan söylüyorlar bu kadar süre içerisinde arasalardı bulurlardı acı üzerine acı yaşadık o kadar devlet yetkilisi Maraş’a geliyor ama bize başsağlığına dahi gelmediler” diye konuştu.

Göçük’teki yapılan çalışmaların da “göz boyama” olduğunu söyleyen işçi Muhsin Koşan’ın annesi Kezban Koşan, “Aylar geçti, çalışma yaptıklarına inanmıyorum. Bizleri kandırmak için çalışmış gibi gözüküyorlar sadece. Çalışmış olsalardı cenazeler ulaşılırdı. Fotoğraflarına bakıp kendimizi avutmaya çalışıyoruz. İki kemik dahi olsa devletten bulmalarını istiyoruz. Mezarını istiyoruz. Bu bayramı da ağlayarak geçireceğiz ölmeden tek isteğim oğlumun cesedine ulaşmak onun mezarı başında oturup ağlamaktır” ifadelerini kullandı.

HEM ÖLDÜRDÜLER HEM DE CENAZELERİNİ ARAMADILAR

Toprak altında kalan işçi Hacı Mehmet İpek’in eşi çiçek Vesile İpek, tepkisini şöyle dile getirdi: “Çocuklarım yetim kaldı. 3 çocuğum babasız kaldı işte bayram geldi, bayram gelmiş bizim neyimize.”

Bu bayrama da buruk girdiklerini ifade eden İpek, “Biz bayramımızı aile ziyaretlerinde değil göçükte oturup ağlayarak dua ederek geçireceğiz. Devlet ve şirket çocuklarımızı ihmalden öldürdü. Yetmiyormuş gibi bize cesetlerini çıkartmadı, aramadı, bir kemikte olsa bize bulmadı.”

10, 16 ve 17 yaşında 2’si kız olmak üzere 3 çocuğu olan işçi Kemal Elma’ın Eşi Hülya Elmas, “Küçük kızım Yağmur her gün ‘babam işten gelecek’ diye her gün kapının önünde bekliyor. Yağmur babasına çok düşkündü babası hayatını kaybedince hastalandı evde sürekli ağlıyor diğer çocuğumun da psikolojisi bozuldu okulu bıraktı. Kendini derslere veremiyordu. Eşimi kaybettim ama tek isteğimiz cesedine kavuşmaktır” diye konuştu.