24 Ağustos 2012 Cuma

Şanar Yurdatapan: AKP artık 2002'deki AKP değil!

ALİ BARIŞ KURT/ ANKARA - Yılmaz Güney'in 'Arkadaş' filmi anıldığında, filmin aynı ismi taşıyan şarkısı da hafızalara kendiliğinden düşer. Bundan, film müziklerinin en şanslılarından sayılabilir. Şanar Yurdatapan sanatıyla, 'Arkadaş'ı yazdığından bu yana daha iyi tanınırken; hiç ertelemediği insan hakları ihlallerine karşı mücadelesiyle de, sivil toplumcu kimliğiyle tanınıyor. Kendisiyle, sanatı ve siyaseti konuştuk... Yurdatapan, 'KCK' davalarını örnek göstererek AKP Hükümeti'nin 'Kürt politikası'nı eleştirirken; gençlere de 'askere gitmeyin' çağrısında bulundu. Yurdatapan, öncüsü olduğu 'TkMM'lerin faaliyetlerini de anlattı...

'ŞİMDİKİ AKP, 2002'DEKİ AKP'YE BENZEMİYOR!'

Şanar Yurdatapan'la sohbetimize, insan hakları savunucusu kimliğiyle başladık. Dolayısıyla, AKP dönemini eleştirerek giriş yaptı: "Nasıl SSCB dağılınca sosyal demokrasiye filan gerek kalmadığından Avrupa ülkelerinde bütün sosyal programlar tek tek geri alındıysa, aynen onun gibi, AB’ye girme işi başka bahara kalınca, onun yüzü suyu hürmetine katlanılan demokratikleşme adımları da Türkiye'de, AKP tarafından tersine atılmaya başlandı. 2012’deki AKP, 2002’dekine hiç mi hiç benzemiyor. Evet, askeri vesayet kaldırıldı, ama vesayet bitmedi, el değiştirdi, o kadar."

'KÜRTLERE DÖNÜK POLİTİKA, TÜRK OLARAK BENİ UTANDIRIYOR'

Şanar Yurdatapan, Türk Hükümeti'nin özellikle Kürtleri kapsayan politikalarında gerici karakterini sergilediğine vurgu yaparak, bunun son örneği olarak 'KCK' davalarını işaret ediyor: "Kürtlerin insan olmaktan, vatandaş olmaktan doğan haklarının bir ‘lütuf’muş gibi verilmesinden söz etmek bile rencide edici bir yukarıdan bakma hali. Lozan Antlaşması'nın 39. maddesinin açık hükmüne rağmen 'KCK' davalarının Kürtçe savunmada kilitlenmesi, bir Türk olarak beni utandırıyor."

'ASKERE GİTMEYİN' ÇAĞRISI

Yurdatapan, askeri politikaların Kürt sorununu çözmeyeceği gibi; çözümsüzlüğün sebebi olarak ele alarak, "askere gitmeyin" çağrısında bulunuyor: "Halkı askerlikten soğutmak' suçlamasıyla -ki ben bunu suç saymıyorum- Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde yargılanarak aldığım 2 aylık hapis cezasını AİHM’e taşımış ve devleti mahkum ettirmiştim. ‘Vicdani Ret' bir hak. Avrupa’da bunu kabul etmeyen tek ülke biz kaldık. Devlete bu ayıbı bir an önce kaldırmasını, gençlere de bu hakkı ‘kullanmalarını’ tavsiye ederek; TCK’nin eski 155., yeni 318. maddesini (halkı askerlikten soğutmak) bir daha çiğniyorum."

'ERDOĞAN, SANATI ÖZGÜR BIRAKMIYOR'

Yurdatapan'la sohbetimizi sanatçı kimliği ile sürdürdüğümüzde, sanatın güncel politikayla bağına takılıyor ve Türkiye özelinde, hükümetin sanatla ilişkisi-ilişkisizliğini konu ediyoruz. Yurdatapan'ın eleştirisi, şöyle: "Ne yazık ki hükümetin sanata yaklaşımı için hoş şeyler söylemek mümkün değil. Erdoğan kendi hoşuna gitmeyen her şeye ‘ucube’ damgasını basınca bütün AKP'liler de koro halinde aynı şeyi tekrarlıyor. Sanat, doğası gereği özgür düşünce ile, özgür yaratıcılık ortamında gelişebilir. Hiçbir emre, komuta, kurala sığmaz. Beyninizi başka bir şeye, başka bir yere, başka bir kişiye teslim etmişseniz ancak onun ölçüleriyle sınırlı bir alanda sanat yapma olanağınız var, demektir. Bu, kendinizi sanatçı olarak nitelemenizi de tartışmalı hale getirir."

'70'lerdeki sanat işleriyle şimdikilerin kaba bir karşılaştırmasını yapmasını istediğimizde Yurdatapan'ın, 'yozlaşma' kabulüne pek de inanmadığını anlıyoruz: "Ticari kaygı hep vardı. Müziği kendiniz için değil başkaları beğensin diye üretiyorsunuz ve yaşamınızı da müzikle kazanacaksanız, başkalarının beğenip beğenmemesi beni ilgilendirmez diyemezsiniz. 1970’lerin başlarında Attila Özdemiroğlu ile kurduğumuz ŞAT yapım, adı üstünde bir müzik yapım firması. Besteden şarkı sözüne, düzenlemeye, reklam müziğinden film müziğine kadar bize sipariş edilen müzikleri hazırlayıp, teslim ediyorduk. Tabii ki sipariş edenin isteği doğrultusunda. Oradan kazandığımız para ve şöhretle kendi inancımıza uygun çalışmaları da rahatlıkla yapabiliyorduk. O yıllara bakıp da ‘her şey ne kadar güzeldi, şimdi yozlaştı’ demek anlamlı değil. Geçmişe doğru baktığınızda, aynen teleobjektifle çekilmiş fotoğraf gibi, sadece bugüne kadar yaşayabilmiş şarkıların hepsini yanyana görüyoruz. Oysa o zaman da bir yığın ıvır zıvır şarkı vardı, hatırlamadığımız için resimde görmüyoruz bile. Hiç kuşkunuz olmasın; şimdi de çok güzel müzikler yapılıyor. Sezen Aksu ve okulundan mezun olanlar az mı eser verdiler?"

YILMAZ GÜNEY'İN ÖNERİSİYLE, 'ARKADAŞ'A SÖZ YAZILDI

‘Arkadaş’, Yılmaz Güney tarafından, 12 Mart döneminde konulduğu hapishaneden çıktığında çektiği film. Filmin aynı isimli müziği de, Yurdatapan'a ait. Dinlenmeye, sevilmeye devam ediyor ve birkaç nesil de, aynı tadı yakalama şansında. 

Yurdatapan, 'Arkadaş'ı şöyle özetliyor: "Arkadaş'ı filme fon müziği olarak çok kısa bir sürede hazırladım. Yılmaz çok beğenmişti. 'Bu müziğe söz yazıp plak yapılsa ne güzel, filmle müzik birbirini destekler’ dedi. Ama sesi güzel olmadığı için kendi okuyamayacak. Kim okuyacak peki? Filmdeki kızın sesi güzelmiş. Annesi öyle diyormuş. ‘Filmdeki kız’ (Melike Demirağ) stüdyoya geldi. Bir deneme kaydı yaptık. Hem sesi, hem kulağı, hem ritmi mükemmel. Ben de müziğe, gene filmdeki iki arkadaşlık öyküsüne de uygun sözler yazdım. 'Arkadaş' böyle ortaya çıktı." Yurdatapan, sinema müziği yapmayı sürdürseydi, ‘Büyük Adam, Küçük Aşk’ ile ‘Babam ve Oğlum’ üzerine beste üretmeyi isteyeceğini de, sözlerine ekledi.

'TÜRKİYE küçük MİLLET MECLİSLERİ'

Şanar Yurdatapan, şimdilerde ise zamanının büyük bölümünü 'TkMM'ye, yani Türkiye Küçük Millet Meclisleri'ne ayırıyor. 'Bir diyalog alanı' olarak tarif ettiği TkMM'yi de, şöyle anlatıyor: "TkMM / Türkiye küçük Millet Meclisleri, sivil toplumla siyasetin, seçenle seçilenin 4 yılda bir değil her ay, aracısız, yüzyüze, önyargısız ve sansürsüz ‘diyalog’ alanı. Bir ilin sivil toplumunun temsilcileri ile o ilin milletvekilleri ve belediye başkanları ayda bir gün, üç saatlik bir toplantıda yanyana gelerek iki konuyu konuşuyor. Biri Türkiye’nin genel gündeminden, biri de o ilin yerel gündeminden, iki güncel konuyu. Önce sivil toplum görüşlerini anlatıyor, sonra dönüp seçilmişlere düşünceleri, önerdikleri çözümler soruluyor. Toplantıların özet tutanakları 10 gün içinde internet sitemizde yanyana geliyor. Sonra bunlar, ortak paydalarını içeren bir rapor hazırlanıp o ay bitmeden TBMM’de bir basın toplantısıyla açıklanıyor. Şu an 25 ilde –her biri özerk olan- kMM’ler var."

Kürtlerin çözüm modeli olarak ortaya koyduğu Demokratik Özerklik de, Yurdatapan tarafından ilgi çekici bulunuyor: "Yerinden yönetim, Türkiye’nin girmek istediği Avrupa Birliği’nin de kurallarından biri. 12 yıla yakın Almanya’da yaşamak zorunda kaldım. Köln Şehir İdaresi (Belediye) her şeyin görüldüğü idari birimdi. Bizdeki valilik benzeri bir daire olduğunu, bir bürokratik işlem için yönlendirildiğimde, 12. yılda ilk kez öğrendim. Herhalde geçmişten kalmış bir şey. Ne görüyorsunuz, ne duyuyorsunuz; hepsini seçimle gelen belediye yönetiyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder