6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yüz üstü yatan gerilla...

PERWER YAŞ - "Heyetler gidip/ Çelenk koyar/ Meçhul Asker anıtına/ Yarın ülkeme/ Bir heyet gelirse eğer/ Ve bana sorarlarsa: “Meçhul Askerin mezarı nerede?” / Derim ki: / “Efendim! Her derenin kenarında, / Camilerin sekisinde, /Her evin kapısında, /Her köşede, /Her mağarada,/ Her kayanın üstünde, / Bahçelerdeki her ağacın gölgesinde / Ülkemde,/ Göğün altındaki/ Her bir karış toprağa/ Çekinme! Eğ başını biraz ve / Çelengini bırak oraya..."

Eski peşmerge Evdila Peşêw, bu dizeleri sığındığı Moskova'da 1978 yılında kaleme almıştı. O tarihten bugüne ise Kürdistan değişmedi. Üstelik onun tarif ettiği, çelenk konulacak 'Meçhul asker anıtları' katbekat arttı.

Dün sabah Çukurca'daki çatışmanın ardından bir fotoğraf düştü gazetelerin internet sitesine. Fotoğrafı çeken gazetenin müdürü sabahın ilk ışıklarıyla "O bizim" diyor, izinsiz kullananları fırçalıyor. "O cephede ben kazandım" havasında. 

Sabahın buruşukluğunu hala üstünden atamamış olanlar adama sitem ediyor; "Bir şehit bu halde nasıl gösterilir?" Adamın cevabı gecikmiyor; "Sabah sabah çok ucuz sataşmayın. O fotoğrafa iyi bakın sonra yazın." Fotoğrafı paylaşanlar ise az sonra "Ramazan şerifleriniz hayırlı olsun" temennisinde bulunuyor...

***

'Yolsuz yol'lardan gelip yola takılmış, yüz üstü yatan cansız genç bir gerilla. Yüzü parçalanmış, elbisesi buruşmamış, öylesine dikilmiş toprağa. 

Yürüyüşü yarım kalmış. Kentlere gitmeye çalışan, asfaltlı yolları aşmayı bilmeyen 'dağ ceylanı' gibi. Üstü örtünmemiş, gömülmeyi bekliyor. Kürdistan'da kefensiz yatan bir 'Meçhul asker' daha. Tören bekliyor.

Kozlar şimdilik paylaşılmış. Son kurşunların, son ateşin dumanı yükseliyor. Yanı başında mavzersiz oturan bir asker, yorgun. Yarılmış cephenin arkasında duruyor. 'Zafersiz' dönülen gökyüzüne yapışan Zağroslara bakıyor, kuytusuz vadilere. Bu yolun bittiği noktaya. 'Zafer'in bu topraklara hiç uğramaması umurunda değil.

"Onların da ölüsü var, ama bizim ölülere benzemezler". Savaş meydanlarında herkesin ölüsü kendisine. Herkes önce kendi ölüsünü gömer. Dehşet bakiri bir kuşak, coğrafya olup çıktık. Ölüleri yarıştırmaktan dört köşe oluyoruz.

Savaşın bilançosu matematiksel değeri geçmiyor. Savaştan her yeni kare hafızamızı biraz daha körleştiriyor, 'barış'ın hanesine yazılan eksi puana dönüşüyor. Eskileri unutuyoruz, en yeni bir önceki yeniyi eskitiyor. Halbuki unutmak, bu topraklarda en büyük yenilgi.

Nice bedenler düşmüştü o dağlarda. Taşlara yapışan kanları daha kurumamıştı. Hepsi de bekçisiz tarihin çocuklarıydı. Kentleri dağlardan almaya ant içmişlerdi. Acı tarihimiz dolup taşınca, yeni kapların, yeni kuyuların ağzını açıyoruz. Acılar dipsiz dehlizlerde kayboluyor, zamana takılmıyor. Düşleri olanlar ise acıyı en fazla hissedenler.

***

"Geceleyin, orada burada, o harikulade barış zamanını bir ölçüde andıran çeyrek saatler yakalayabiliyorduk, hani her şeyin selim olduğu, özünde hiç bir şeyin kayda değer sonuçlar doğurmadığı, her biri olağanüstü derecede, inanılmaz keyifli olabilen nice başka şeylerin gerçekleşebildiği, o artık varlığına inanılması güç olan zaman. Adeta ete kemiğe bürünmüş kadife yumuşaklığında bir mutluluktu, o barış zamanı..." (Louis Ferdinand Céline)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder