27 Ağustos 2012 Pazartesi

Suriye'nin tehlikeli kimyasal cephaneliği

RAHMİ YAĞMUR / Moskova - Şam’ın kimyasal silahlara sahip olduklarını ilk kez resmi olarak ifade etmesi ardından, bu stoklar dünyanın gündemini daha fazla işgal etmeye başladı. Suriye, Amerika Birleşik devletleri ve Rusya’dan sonra dünyanın en büyük üçüncü gizli nükleer cephaneliğine sahip ülke olarak görülüyor. Batı destekli silahlı gruplar ile Şam rejimi arasında yaşanan ve bölgesel bir karakter kazanmasından endişe edilen savaş, kimyasal silahlara ilişkin endişeleri arttırıyor. 

Birleşik Devlet Başkanı Obama İngiltere'nin yeni Başbakanı David Cameron Suriye yönetimini uyarmasından sonra bu ülkenin elindeki kimyasal silah stokları yeniden tartışmaya açıldı. Elbette ki bu uyarılar Batı müdahaleciliğinin klasik gerekçeleri olarak şüpheyle karşılanabilir. Ancak bu çok düz okuma olur. Çünkü Suriye iktidarının insani suçlar listesi her türlü müdahale için ihtiyaç duyulacak gerekçelerden fazlasını sunuyor. Ayrıca Şam’ın zehir potansiyeli gizlenip inkâr edilebilecek kotanın üstünde olduğu sanılıyor, nitekim geçtiğimiz haftalarda kullanım koşullarını açıklayarak kendisinden şüphe duyulabileceğini ortaya koydu. 

Rusya, kimyasal silahların üretiminin yasaklanmasının ve imha edilmesine ilişkin uluslar arası anlaşmaları imzaladı. Ama pratik olarak elindekileri yok etmek yerine dış yardımlarla üreterek büyüttü. Uluslararası kaynaklar bu ülkenin 70 ayrı askeri noktasında (bazılarına göre bu sayı 50) deriye temas halinde sinir sistemlerini tahrip eden birkaç ton güçlü ve etkili zehirli madde bulunuyor. Bunların Hardal Gazı, Sarin, soman ve VX gazları olduğu sanılıyor. 

SURİYE’NİN ELİNDE HANGİ SİLAHLAR VARE

Suriye ordusunun en önemli gücünün kimyasal askeri güçleri olarak değerlendiriliyor. Şam’ın elinde sadece sözü edilen gazlar değil aynı zamanda hedeflerine ulaştıracak yeterli taşıyıcının da mevcut olduğu belirtiliyor. Bağımsız güvenlik uzmanlarından ve Novayagazeta köşe yazarlarından Pavel Felgenhauer’e göre Suriye’nin elinde İsrail’e karşı savaş için hazırlanmış büyük bir potansiyel var. 

20'den fazla R-178K14 füze hazır tutulurken, Sovyet yapımı 70 kilometre menzili Luna-M “ 9M21” roketlerinden 18 kompleks, 70 kilometre menzilli isabet gücü daha yüksek olan Toçka 9M79 taktik roketlerden de 18 kompleks var. Bunların yanı sıra Korelilerin Sovyet roketlerini taklit ederek yaptıkları ve sonra bu ülkeye sattıkları 550 kilometre menzilli P-17 8K14 (Scud-B) roketlerinden 20 Kompleks bulunuyor. Şam’ın elinde kendi yapımı roketlerin yanında “Grad” ve “Urgan” kompleksleri var, ki bunlar kimyasal başlıkları taşıyabiliyor. 

Örneğin Scut B “R 17” çok güvenilir bir silah olarak değerlendiriliyor ve yaklaşık 1 ton ağırlık taşıyabiliyor ama hedef isabeti zayıf (ki bu kimyasal taşıyıcılar için çok önemsenen bir konu değil). Bunlar Ruslarda da kimyasal silah taşıyıcı olarak kullanılmıyor ama Suriye bunları Çin ve İran’ın yardımıyla dönüştürüyor .

Şimdi bu roketlerin menzilleri düşünüldüğünde Kürtler gibi daha çok sivil savunma ile direniş durumundaki halklar birinci derecede tehdit altında bulunuyor, ki Halepçe katliamı bunun en trajik örneklerinden biri. Yine karşı cephe olsa da objektif değerlendirme ile Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerde bu cephaneliğin menziline giriyor. Ama kendi hesabını yapan sadece bu ülkeler değil. Washington da, İncirlik ve Doğu Akdeniz’deki üslerinin de bu kapsama girdiğini biliyor. 

Pavel Felgenhauer’e göre incirlik de kimyasal karşıtı taktik bombalarda var. Bunlar ağırlıkları 0,3 ile 170 kiloton arasında değişen 70 tane B 61 termonükleer roket ve bunlardan 50 tanesi Amerikan uçakları için, 20 tanesi Türk F 16’lar için hazırlanmış. 

KONTROLE ALINACAĞINA İLİŞKİN HİÇ BİR GARANTİ YOK 

Bu senaryolar Suriye’ye ait hükümet güçlerinin inisiyatifindeki bir savaş için söylenebilir ancak tüm uluslar arası yorumcular bu nükleer silahların El Kaide veya diğer radikal İslami örgütlerin eline geçmesi halinde yaşanabileceklere dikkat çekiyor. Diğer bir ifadeyle, bu silahlar sadece Ortadoğu ülkeleriyle sınırlı kalmayabilir. Tam bu noktada ne yapılacağı sorusu gündeme geliyor.

Bu konuya dikkat çeken Nizavisimaya gazetesinin analizine göre ABD ve Rusya yönetimi her biri kendi tarafından muhalefete ve ülke yönetimine baskı uygulayıp bu silahın kullanılmasını önlemeye çalışıyor.

Ama bu sadece baskı ve uyarılarla sonuç alınacak bir durum olarak görülmüyor, kimyasal stokların bağımsız barış güçlerinin kontrolüne verilmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Yakın zamanda İsrail bu konuda Rusya’ya çağrı yaparak Moskova’nın bu cephaneliği kontrol altına alabileceğini söylemişti. 

Diğer bir görüş ise BM ve çatışma bölgesinden bağlantısız olan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin askeri güçlerinin de kullanılması gerektiğini düşünüyor. Ancak tüm bunlar sadece yorumcuların önerilerinden ibaret kalıyor.

Suriye’deki iç savaş doğal olarak yerleşim yerlerinde ve sivil nüfusla iç içe yaşanıyor. Yoğun bir dezenformasyon kampanyası yürüten Batı kaynaklarına bakılırsa Halep bir enkaza dönüşmüş durumda. Yine Şam’ın önemli oranda tahrip olduğu belirtiliyor. Her halükarda Batı destekli silahlı gruplar ile Şam rejimi arasında yaşanan bu savaşın sonucu olarak tam bir insani felaket yaşanıyor. 

Ayrıca Kaddafi ve Mübarek’in uğradığı sonu izleyen Şam yönetimini nasıl bir son bekliyor bilinmez ancak bu savaşın bölgesel bir karaktere dönüşmesi halinde kimyasal silahların kimin eline geçeceği veya nerede patlayacağını kestirmek güç. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder